tanıdıklar

listen to the pronunciation of tanıdıklar
Turkish - English
acquaintanceship
The state of being acquainted; acquaintance
An acquaintance
A state of being acquainted; acquaintance
{i} friendship, relationship, familiarity
tanıdık
acquaintance

She is more an acquaintance than a friend. - O bir arkadaştan daha çok bir tanıdık.

He has a lot of acquaintances. - Onun bir sürü tanıdıkları var.

tanıdık
{s} familiar

Sounds vaguely familiar. - Belli belirsiz tanıdık geliyor.

This kind of experience is familiar to everyone. - Bu tür bir deneyim herkes için tanıdık.

tanı
{i} diagnosis
tanıdık
{i} friend

He is not a friend, but an acquaintance. - O, bir arkadaş değil ama bir tanıdıktır.

It is said that the Japanese are very friendly to those that they know, and very indifferent to those they don't. - Japonların tanıdıklarına karşı çok cana yakın oldukları ve tanımadıklarına çok ilgisiz oldukları söyleniyor.

tanıdık
friend at court
tanı
identification
tanı
direct
tanıdık
connection
tanı
(Bilgisayar) identify

I don't want to identify myself with that group. - Bu grupla kendimi tanıtmak istemiyorum.

Can you identify the man using this picture? - Bu fotoğrafı kullanan adamı tanımlayabilir misin?

tanı
recognise

Do you recognise the person in this picture? - Bu fotoğraftaki adamı tanıyor musun?

Remember me? No. Well, well. I'm surprised you don't recognise me! Are we supposed to? - Beni hatırlıyor musun? Hayır. Hayret. Beni tanımamana şaşırdım! Tanımamız gerekiyor mu?

tanı
{f} recognized

She was burned so extensively that her children no longer recognized her. - O kadar yoğun yandı ki çocukları onu artık tanımadı.

She is an excellent scholar, and is recognized everywhere as such. - O, mükemmel bir bilim adamıdır, bu itibarla her yerde tanınır.

tanı
diagnostic

The sphygmomanometer is an important diagnostic instrument. - Tansiyon ölçme aleti önemli bir tanı aracıdır.

tanıdık
recognised
tanı
diagnosis teşhis
tanıdık
contact
tanıdık
(someone) whom one is acquainted with; (something) which one is acquainted with; familiar, well-known
tanıdık
acquaintance (person with whom one is acquainted)
tanıdık
contact man
tanıdık
speaking
Turkish - Turkish
eş dost
Tanıdık
bildik
tanı
Bir hastalığı tanıma işi, teşhis
tanıdık
Tanışılıp konuşulan kimse, bildik: "Mart başlayalı kırkını geçmiş nice tanıdıklarım hastalandı."- A. Haşim
tanıdık
Daha önceden bilinen, görülen, aşina
tanıdık
Tanışılıp konuşulan kimse, bildik
tanıdık
Daha önceden bilinen, görülen, aşina: "Yanaştığımız iskeleden birtakım dost ve tanıdık çehreler bana doğru uzanmış, gülümsüyor..."- Y. K. Karaosmanoğlu
tanıdıklar
Favorites