The baby cried all night.
- Bebek tüm gece ağladı.
When I woke up, all other passengers had gotten off.
- Ben uyandığımda, diğer tüm yolcular inmişti.
This window overlooks the whole city.
- Bu pencere tüm şehre bakıyor.
The whole world is watching the summit conference.
- Tüm Dünya Zirve toplantısını izliyor.
According to Tom's will, Mary will inherit his entire estate.
- Tom'un vasiyetine göre, Mary onun tüm gayrimenkulünü miras olarak alacak.
Tom read the entire book in three hours.
- Tom üç saatte tüm kitabı okudu.
The DNA test cleared him of all charges.
- DNA testi onu tüm suçlamalardan temizledi.
You've been cleared of all charges.
- Tüm suçlamalarla ilgili temizlendin.
Tom successfully carried the state with nearly sixty percent of the total statewide vote.
- Tom başarılı bir biçimde tüm eyaletteki oyların yaklaşık yüzde sekseninin desteğini alacak duruma erişti.
When Tom was little he was clumsy and would fall often. All his pants would have knee patches.
- Tom küçükken hantaldı ve sık sık düşerdi. Tüm pantolonlarının diz yamaları olurdu.
About 250 million years ago, all the continents we see today were one big supercontinent called Pangaea.
- Yaklaşık 250 milyon yıl önce, bugün gördüğümüz tüm kıtalar Pangaea denilen büyük bir süperkıtaydılar.
He assumed full responsibility for it.
- O onun tüm sorumluluğunu üstlendi.
I will accept full responsibility for this.
- Bunun için tüm sorumluluğu kabul edeceğim.
Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.
- Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır.
A person cannot understand another person completely.
- Bir insan başka bir insanı tümüyle anlamayabilir.
May I have your undivided attention?
- Tüm dikkatini alabilir miyim?
Our branches extend all over the country.
- Şubelerimiz tüm ülke çapında uzanır.
He became famous all over the world.
- Tüm Dünyada ünlü oldu.
You know that two nations are at war about a few acres of snow somewhere around Canada, and that they are spending on this beautiful war more than the whole of Canada is worth.
- Kanada civarında bir yerde birkaç dönüm karla ilgili iki ulusun savaşta olduğunu ve bu güzel savaşa tüm Kanada'nın değdiğinden daha çok para harcadıklarını bilirsiniz.
All I wanted was a little more attention.
- Tüm istediğim biraz daha dikkatti.
I ate absolutely nothing the whole day.
- Tüm gün katiyen bir şey yemedim.
The dictator had the absolute loyalty of all his aides.
- Diktatörün tüm yardımcıları ile ilgili mutlak sadakatı vardı.
Out of all the attributes of the gods, the one I find most pitiable is their inability to commit suicide.
- Tanrıların tüm niteliklerinden acınacak bulduğum, onların intihar etme yeteneksizlikleridir.
Money is the root of all evil.
- Para tüm kötülüklerin anasıdır.
It rained heavily all day, during which time I stayed indoors.
- Tüm gün şiddetli yağmur yağdı, bu zaman zarfında evde kaldım.
The computer repair took all day.
- Bilgisayar tamiri tüm gün sürdü.