He is accused of murder.
- O cinayetle suçlanıyor.
He was accused of murder.
- O cinayetle suçlandı.
The investigators tried to pin the blame on the pilot.
- Araştırmacılar pilotu suçlamaya çalıştı.
The grand jury decided not to indict the police officer.
- Büyük jüri, polis memurunu suçlamamaya karar verdi.
The grand jury indicted Tom for murder.
- Büyük jüri Tom'u cinayetle suçladı.
Tom always tries to blame someone else for his failures.
- Tom hataları için her zaman başka birini suçlamaya çalışır.
Not only you but I also was to blame.
- Sadece sen değil aynı zamanda ben de suçlanacaktım.
He was accused of murder.
- O cinayetle suçlandı.
He is accused of murder.
- O cinayetle suçlanıyor.
She pointed her finger at him accusingly.
- O, suçlarcasına parmağını ona gösterdi.
Nobody's accusing you of a crime.
- Hiç kimse seni bir suçla suçlamıyor.
Sami didn't incriminate himself.
- Sami kendini suçlamadı.
The impeachment processes have begun.
- Suçlama süreçleri başladı.
Tom deserves to be blamed.
- Tom suçlanmayı hak ediyor.
I blamed him for the accident.
- Kaza için onu suçladım.
The crime rate is decreasing in Canada.
- Kanada'da suç oranı düşüyor.
Slavery is a crime against humanity.
- Angarya, insanlık dışı bir suçtur.
All human offenses are the result of a lack of love.
- Tüm insanlık suçları sevgiden yoksunluğun bir sonucudur.
This was Tom's third offense, so he was put in jail.
- Bu Tom'un üçüncü suçuydu, bu yüzden hapse kondu.
Who else would you like to blame?
- Başka kimi suçlamak istersiniz?
Tom wants to blame us.
- Tom bizi suçlamak istiyor.
Without sufficient evidence, it was difficult to charge Dan with murder.
- Yeterli delil olmadan, Dan'ı cinayetle suçlamak zordu.
Tom always tries to blame someone else for his failures.
- Tom hataları için her zaman başka birini suçlamaya çalışır.
She consented to take the blame.
- Suçu üstlenmeye razı oldu.
Don't blame him for the error.
- Hata için onu suçlamayın.
To err is human. To blame somebody else for your errors is even more human.
- Hatasız kul olmaz. hataların için başka birini suçlamak daha insanidir.
You are both in the wrong.
- Her ikiniz de suçlusunuz.
Tom is wrong to lay the blame on Mary.
- Tom suçu Mary'ye yüklediği için hatalıdır.
Was he, in fact, guilty of wrongdoing?
- Aslında o haksızlıktan dolayı suçlu muydu?
Such an offence is punished by a fine and/or imprisonment.
- Böyle bir suç ceza ve / veya hapis ile cezalandırılır.
Sami committed an offence.
- Sami bir suç işlemişti.
I don't blame you for the accident; it was not your fault.
- Kaza için seni suçlamıyorum, senin hatan değildi.
He will never admit his fault.
- O, suçunu asla itiraf etmeyecektir.
In Singapore, one way to punish a criminal is to whip him or her.
- Singapur'da bir suçluyu cezalandırmanın bir yolu onu ya da onu kırbaçlamaktır.
In Singapore, one way to punish criminals is to whip them.
- Singapur'da suçluları cezalandırmanın bir yolu da onları kırbaçlamaktır.
An attorney's job is proving that his client is innocent.
- Bir avukatın işi müvekkilinin suçsuz olduğunu kanıtlamaktadır.
It was an inside job.
- İçeriden birinin yardımıyla işlenmiş bir suçtu.
I'm afraid he will never admit his guilt.
- Korkarım o suçunu asla itiraf etmeyecek.
He was found guilty of murder.
- O cinayetten suçlu bulundu.
The increase in juvenile delinquency is a serious problem.
- Çocuk suçluluğundaki artış ciddi bir sorundur.
Have you ever been convicted of a felony?
- Sen hiç bir suçtan mahkum edildin mi?
What you're doing right now is a felony.
- Şu anda yaptığın şey bir suç.
Rape is always a crime of violence.
- Tecavüz her zaman bir şiddet suçudur.
Rape is a horrible crime.
- Tecavüz korkunç bir suçtur.
Cürüm nispeti mütemadiyen fazlalaşıyor.
- Suç oranı sürekli olarak artıyor.