Mary'nin kasabayı terk ettiğini ona söylediğimde, Tom gerçekten şaşırmış görünüyordu.
- Tom seemed genuinely surprised when I told him that Mary had left town.
O, mektubumu aldığında şaşırmış olabilir.
- She may have been surprised when she received my letter.
Şaşırmaktan hoşlanmıyorum.
- I don't like to be surprised.
Şaşırmaktan hoşlanmam.
- I don't like being surprised.
Haber onu, beni şaşırttığı kadar, çok şaşırttı.
- The news surprised him as much as it did me.
Kaza hakkında beni en çok şaşırtan şey avukatların olay yerine ne kadar çabuk varmalarıydı.
- What surprised me most about that accident is how fast the lawyers arrived on the scene.
Şu kadınlar konuşamayacak kadar şaşkındılar.
- Those women were too surprised to speak.
Kimse benden daha şaşkın değildi.
- No one was more surprised than me.