John, bir şey söyleyemeyecek kadar çok şaşırmıştı.
- John was too surprised to say anything.
Mary'nin kasabayı terk ettiğini ona söylediğimde, Tom gerçekten şaşırmış görünüyordu.
- Tom seemed genuinely surprised when I told him that Mary had left town.
Habere şaşırmaktan kendilerini alamadılar.
- They couldn't help being surprised at the news.
Şaşırmak, merak etmek, anlamaya başlamaktır.
- To be surprised, to wonder, is to begin to understand.
Onun sözleri beni şaşırttı.
- His words surprised me.
Yurtdışında okuma kararım ebeveynlerimi şaşırttı.
- My decision to study abroad surprised my parents.
Neden bu kadar şaşkınsın?
- Why are you so surprised?
Tom konuşamayacak kadar çok şaşkındı.
- Tom was too surprised to talk.