sahip

listen to the pronunciation of sahip
Turkish - English
possessor
owner

Cats show emotional habits parallel to those of their owners. - Kediler sahiplerininkine paralel duygusal alışkanlıklar gösterir.

Some dog owners wonder if it's OK to feed their dogs fish. - Bazı köpek sahipleri köpeklerini balıkla beslemenin uygun olup olmadığını merak ediyorlar.

(Bilgisayar) author
(Kanun) beneficiary
gerent
keeper
patron
protector
possess
owner, possessor; proprietor; proprietress; master; mistress
someone who has produced or created (something): Bu eserin sahibi kim? Who's the author of this (literary) work?
(someone) who pos sesses (a certain quality): zevk sahibi bir hanım a lady who has good taste
protector, patron; guardian
holder

Most of the women credit card holders are judicious in using their cards. - Kadın kredi kartı sahiplerinin çoğu, kartlarını akıllıca kullanır.

master

He has a master's degree in mathematics. - O matematik alanında yüksek lisans derecesine sahiptir.

It must bother you to have taken a bad master. I'm stupid too. So, it's all right. - Kötü bir öğretmene sahip olmak sizi rahatsız ediyor olmalı. Ben de aptalım. Öyleyse, tamam.

proprietor
owner, possessor, holder, master; patron, protector
lord
endowed with
have of
of have
freeholder
proprietress
sahip olmak
have

It is necessary to have a license to drive a car. - Bir araba sürmek için bir ehliyete sahip olmak gereklidir.

It must be nice to have friends in high places. - Yüksek yerlerde arkadaşlara sahip olmak güzel olmalı.

sahip olmak
possess

Someday, I would like to possess a sailboat. - Günün birinde, bir yelkenliye sahip olmak istiyorum.

Happiness isn't merely having many possessions. - Mutluluk sadece birçok mala sahip olmak değildir.

sahip olmak
own

I've always wanted to own a sports car. - Ben her zaman bir spor arabaya sahip olmak istedim.

Tom has to have everything his own way. - Tom her şeye kendi yoluyla sahip olmak zorunda.

sahip olmak
(Hukuk) enjoy
sahip değiştirmek
change hands
sahip olma
possession

You must be in possession of a valid ticket. - Geçerli bir bilete sahip olmalısın.

Happiness isn't merely having many possessions. - Mutluluk sadece birçok mala sahip olmak değildir.

sahip olma
(Ticaret) acquire

Tom can't get a job because he doesn't have any experience, but he can't acquire experience because he can't get a job. - Tom yeterli bir deneyime sahip olmadığı için bir iş bulamıyor fakat o bir iş bulamadığı için deneyim edinemiyor.

sahip olma
hands

It's better to have larger hands than smaller hands when playing the piano. - Piyano çalarken büyük ellere sahip olmak küçük ellere sahip olmaktan daha iyidir.

I've always wanted to get my hands on one of these. - Her zaman bunlardan birine sahip olmak istedim.

sahip olmak
have possession of
sahip olmak
come by
sahip olmak
have got
sahip olmak
get possession of
sahip olmak
lay one's hands on
sahip olmak
have (got)
sahip olmak
has

Tom has to have everything his own way. - Tom her şeye kendi yoluyla sahip olmak zorunda.

Layla has always wanted to have her own business. - Leyla her zaman kendi işini sahip olmak istedi.

sahip olmak
be in possession of
sahip olmak
get one's hands on
sahip olmak istemek
aspire
sahip olmak isteyen
possessive
sahip olunan
possessed
sahip olunan teknoloji
proprietary technology
sahip olunanları
(Bilgisayar) own
sahip çıkan
proprietary
sahip çıkmak
(deyim) stake a claim to something
sahip çıkmak
(deyim) stake a claim on something
sahip çıkmak
(Politika, Siyaset) do something about
sahip çıkma
conservancy
sahip değişimi
(Kanun) change of proprietor
sahip kılmak
to put (someone) in possession of (something), make (someone) the owner or possessor of (something)
sahip olan
possessive
sahip olan
owning
sahip olan
blessed with
sahip olan
having
sahip olma
possessive
sahip olma isteği
possessiveness
sahip olmak
1. to become the owner of, acquire. 2. to get (someone, something) under control, do something about (someone, something that's misbehaving). 3. (Konuşma Dili) to have sexual intercourse with, lay (a virgin)
sahip olmak
be possessed of
sahip olmak
have, has
sahip olmak
possess oneself of
sahip olmak
to have (got), to own, to possess, to hold, to enjoy
sahip olmayan kişi
nonowner
sahip olunan hisse
(Bilgisayar) shares owned
sahip olunan şey
possession
sahip sil
(Bilgisayar) delete owner
sahip sunucu
(Bilgisayar) owner server
sahip sunucular
(Bilgisayar) owner servers
sahip çıkan
protective
sahip çıkan
possessive

You're very possessive, aren't you? - Sen çok sahip çıkansın, değil mi?

I think Tom is possessive. - Sanırım Tom sahip çıkan.

sahip çıkan
making a claim to
sahip çıkma
conservation
sahip çıkma
protecting
sahip çıkma
claiming ownership
sahip çıkmak
adopt
sahip çıkmak
protect
sahip çıkmak
claim
sahip çıkmak
1. to claim to be the owner of (something), claim (something) (which one has no right to claim). 2. to attend to, see to, look after (someone). 3. to get (someone, something) under control: Köpeğine sahip çık! Get your dog under control! Çocuğuna sahip çık! Do something about that (rambunctious) kid of yours! 4. to support, back, help (someone)
sahip çıkmak
to claim
sahip çıkmak
make a claim to
sahip çıkmak
lay claim to
sahip çıkmak
stake out a claim
sahip çıkmamak
disown
hakkına sahip olmak
be entitled to
kıvrımlı hatlara sahip
curvy

You're not fat. You're curvy. - Sen şişman değilsin. Sen kıvrımlı hatlara sahipsin.

You're not curvy. You're fat. - Sen kıvrımlı hatlara sahip değilsin. Sen şişmansın.

en son teknolojiye sahip olmak
be up to date
garip bir kişiliğe sahip
eccentric
geçerli sahip
(Bilgisayar) current owner
sahipler
(Bilgisayar) owners

Some dog owners wonder if it's OK to feed their dogs fish. - Bazı köpek sahipleri köpeklerini balıkla beslemenin uygun olup olmadığını merak ediyorlar.

Some dog owners wonder if they are feeding their dogs enough. - Bazı köpek sahipleri köpeklerini yeterince besleyip beslemediklerini merak ediyorlar.

sekiz parçaya sahip olan
eightfold
sahip olma
{i} having

Tom didn't like not having enough money. - Tom yeterli paraya sahip olmamaktan hoşlanmıyordu.

I like having plenty to do. - Yapacak çok şeye sahip olmayı severim.

sahip olmak
bear
sahip olmak
retain
sahip olmak
be equipped with
sahipler
have
araziye sahip çıkmak
squat
atom bombasına sahip ülke
nuclear power
aynı en son varış gününe (LAD) sahip olan kuvvetlerin intikal önceliği; öncelik;
(Askeri) movement priority for forces having the same latest arrival date (LAD); priority; progressive routing indicator
ağacın karekteristik yapısına sahip olan
dendriform
aşırı sahip çıkan
over protective
binek hakkına sahip subay
(Askeri) mounted officer
ciddi sonuçlara sahip olmak
have serious consequences
damak zevkine sahip kimse
epicure
deli cesaretine sahip
temerarious
derin bilgiye sahip olmak
have a wide acquaintance with
doğuştan sahip
endowed with
elips şekline sahip
ellipsoidal
esas sahip
(Ticaret) principal owner
farklı şekle sahip
custom-shaped
gereken herşeye sahip
self-contain
gerekli niteliklere sahip olmak
be qualified to
gerekli niteliklere sahip olmak
habilitate
geçiş hakkına sahip olmak
to have the right of way
hakka sahip
entitled to
haklara sahip olma veya hakları kullanabilme durumu
(Hukuk) enjoyment of rights
kaba espri anlayışına sahip ve coşkulu
rabelaisian
kapasiteye sahip
capable
karar verme yetkisine sahip kimse
decision maker
kendi kendini idame ettirme imkan ve kabiliyetine sahip olmayan konteyner gemisi
(Askeri) non-self-sustaining containership
kritik öneme sahip
of the essence
kıvrımlı hatlara sahip
curvaceous
marka bilincine sahip piyasa
(Ticaret) brand conscious market
marka bilincine sahip piyasa
(Ticaret) brand concious market
mecburen sahip olunmak
be thrust upon
moda bilincine sahip
fashion minded
mısır şekline sahip
(Tarım) granifrom
oy hakkına sahip
entitled to vote, qualified to vote
potansiyele sahip
potent

You have great potential. - Sen büyük potansiyele sahipsin.

When I call someone stupid, it's not an insult. I'm indicating to him that he has broad potential for intellectual development. - Birine aptal dediğimde, bu bir hakaret değil. Ben entelektüel gelişim için onun geniş potansiyele sahip olduğunu ona işaret ediyorum.

role sahip olmak
have a role
ruh haline sahip
spirited
ruhuna sahip
spirited
sahip olma
possessiveness
sahip olma
{i} ownership

Water law is the field of law dealing with the ownership, control, and use of water as a resource. - Su yasası bir kaynak olarak suya sahip olma, kontrolü ve kullanımı ile ilgili hukuk alanıdır.

sahip olmak
hold
sahip çıkmak
advocate
sedef görünümüne sahip
pearlescent
sifon ve suya sahip tuvalet
water closet
sınırsız güce sahip olma
almightiness
tercih hakkına sahip olan
(Ticaret) preferential
tercih hakkına sahip olmak
have preference
veraset hakkına sahip kişi
reversioner
veto hakkına sahip olmak
(Hukuk) to possess a right of veto
yaptırım gücüne sahip merci
(Hukuk) authority
yedi değere sahip olan
heptavalent
yeniden sahip olmak
repossess
yeterli bilgiye sahip olma
literateness
yeterli niteliklere sahip olma
have the necessary qualifications
zorla sahip olunmak
be thrust upon
çevik muharebe desteği; hava kabiliyetine sahip gemi; hava sahası kontrol sistem
(Askeri) agile combat support; air-capable ship; airspace control system; auxiliary crane ship
üstün niteliklere sahip kimse
champion
Turkish - Turkish
Herhangi bir şey üstünde mülkiyeti olan, onu yasaya uygun bir biçimde dilediği gibi kullanabilen kimse, iye, malik: "Ev sahibinin yanına gidileceğini tavrıyla belli ediyordu."- R. H. Karay
Herhangi bir niteliği olan kimse, ehil
Herhangi bir şey üstünde mülkiyeti olan, onu yasaya uygun bir biçimde dilediği gibi kullanabilen kimse, iye, malik
Bir iş yapmış, üstlenmiş veya bir eser ortaya koymuş kimse: "Düğün sahipleri gibi adımbaşında bahşiş dağıttığım için hizmetçiler de yüksünmüyorlardı."- R. N. Güntekin
Koruyan, arka çıkan, gözeten kimse
Bir iş yapmış, üstlenmiş veya bir eser ortaya koymuş kimse
EHiL
(Hukuk) HAİZ
sahip olmak
Mülkiyetinde olmak, elinde bulundurmak
Sahip olmak
sahiplenmek
Sahip olmak
malik olmak
Sahipler
ashap
sahipler
(Osmanlı Dönemi) erbab
sözüne sahip
Söylediğini yerine getiren, sözünü tutan
sahip
Favorites