sürekli olarak

listen to the pronunciation of sürekli olarak
Turkish - English
(Hukuk) permanently

The man turned permanently blue after he drank the silver solution. - Adam, gümüş solüsyonu içtikten sonra sürekli olarak mavileşti.

perpetually
continually

If the universe is full of stars, why doesn't their light continually light up the entire sky? - Eğer evren yıldızlarla doluysa, neden onların ışığı sürekli olarak tüm evreni aydınlatmıyor?

Worm castings continually enrich the soil. - Solucan gübresi sürekli olarak toprağı zenginleştirir.

on and on
all the time
abidingly
constantly

My uncle constantly causes his family trouble. - Amcam sürekli olarak ailesine başına bela olur.

I'm constantly telling her to behave herself. - Ona sürekli olarak terbiyesini takınmasını söylüyorum.

on
continuously, continually, all the time
incessantly

A bird is incessantly singing in my balcony. - Bir kuş sürekli olarak balkonumda ötüyor.

continuously

You cannot get along with him because he speaks continuously. - O sürekli olarak konuştuğu için onunla anlaşamazsın.

People are changing continuously. - İnsanlar sürekli olarak değişiyorlar.

evermore
invariably
in ordinary
(deyim) for good and all
for good

Tom intends to live in Japan for good. - Tom sürekli olarak Japonya'da yaşamaya niyetleniyor.

He says he is leaving the country for good. - O, sürekli olarak ülkeyi terk edeceğini söylüyor.

(Konuşma Dili) now and again
consistently

Crime rates have been consistently decreasing over the past few decades. - Suç oranları son birkaç on yılda sürekli olarak düşüyor.

Sami consistently denied having an affair with Layla. - Sami, Leyla ile ilişkisi olduğunu sürekli olarak reddetti.

durably
continously
in constant
durable
perpetual
-den beri sürekli olarak
ever since
Turkish - Turkish
sıvırya
temelli
sürekli olarak
Favorites