Oral tradition has existed for hundreds of years.
- Sözlü gelenek yüzlerce yıldır vardır.
She had an oral examination in English.
- Onun İngilizce sözlü sınavı vardı.
However, only the human community has verbal languages as a means of communication.
- Ancak, sadece insan topluluğunun bir iletişim aracı olarak sözlü dili vardır.
They verbally abused Tom.
- Onlar sözlü olarak Tom'u taciz ettiler.
She had an oral examination in English.
- Onun İngilizce sözlü sınavı vardı.
He took an oral examination.
- O, bir sözlü sınava girdi.
They verbally abused Tom.
- Onlar sözlü olarak Tom'u taciz ettiler.
They verbally abused her.
- Onlar onu sözlü olarak taciz ettiler.
I could not believe his statement.
- Ben onun sözüne inanamadım.
I'm going to ascertain the truth of his statement.
- Onun sözünün aslını araştıracağım.
Your stomach won't be full from promises.
- Miden sözlerden dolu olmayacaktır.
He promised to meet him at the coffee shop.
- Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
He didn't believe Ben's words.
- O, Ben'in sözlerine inanmadı.
A lot of English words are derived from Latin.
- Birçok İngilizce sözcük, Latince'den türemiştir.
They verbally abused me.
- Onlar beni sözlü olarak taciz ettiler.
They verbally abused her.
- Onlar onu sözlü olarak taciz ettiler.
Does Tom really want me to be frank?
- Tom gerçekten açık sözlü olmamı istiyor mu?
He is an extremely frank person.
- O, oldukça açık sözlü bir kişidir.
I'll look up the expression in the dictionary.
- Ben ifadeye sözlükte bakacağım.
Tom wasn't very forthcoming about what happened with Mary.
- Tom Mary ile ilgili ne olduğu hakkında çok açık sözlü değildi.
Tom is an outspoken person.
- Tom açık sözlü bir kişidir.
Tom is quite outspoken, isn't he?
- Tom oldukça açık sözlü, değil mi?
I'm sorry, I already have another commitment.
- Üzgünüm, benim zaten başka bir sözüm var.
Unfortunately, I had another commitment.
- Ne yazık ki başka sözüm vardı.
Gentlemen, allow me to say a few words in greeting.
- Baylar, karşılamada birkaç söz söylemem için bana izin verin.
Tom doesn't have a say in that matter.
- Tom'un o konuda bir sözü yok.
My client isn't saying another word.
- Müvekkilim başka bir söz söylemiyor.
You probably don't understand a word I'm saying today.
- Galiba sen bugün söylediğim bir sözü anlamıyorsun.
Tom pledged his support.
- Tom ona destek sözü verdi.
The pledge to stop smoking cigarettes ranks among the top ten New Year's resolutions year after year.
- Sigarayı bırakma sözü her yıl ilk on Yeni Yıl kararı arasında yer alıyor.
His remark was really out of line.
- Onun sözü gerçekten uygunsuzdu.
She seems to have taken my remark as an insult.
- Benim sözümü hakaret olarak almış gibi görünüyor.
Few people take the trouble to read all the terms and conditions of a contract before signing it.
- Çok az insan, imzalamadan önce bir sözleşmenin bütün şartlarını ve koşullarını okuma zahmetine katlanır.
The union and the company have come to terms on a new contract.
- Sendika ve şirket yeni bir sözleşme üzerinde anlaşma sağladılar.
Tom really likes this sentence.
- Tom bu sözü gerçekten seviyor.
In a dictionary like this one there should be at least two sentences with fridge.
- Böyle bir sözlükte buzdolabı ile ilgili en az iki cümle olmalıdır.
Nobody mentions my country.
- Hiç kimse ülkemden söz etmiyor.
Mary becomes angry when Tom mentions her weight.
- Mary, Tom onun ağırlığından söz ettiği zaman sinirlenir.
Tom should've been truthful.
- Tom doğru sözlü olmalıydı.
Tom wasn't very truthful.
- Tom çok doğru sözlü değildi.
He is usually straightforward and sincere and thereby gains the confidence of those who meet him.
- O genellikle doğru sözlü ve içten ve bu sebeple onunla tanışanların güvenini kazanır.
Tom had a previous engagement.
- Tom'un bir önceki sözleşmesi vardı.
I have a previous engagement.
- Bir önceki sözleşmem var.
It is not polite to interrupt someone while he is talking.
- Konuşurken birinin sözünü kesmek kibarlık değildir.
Don't interrupt me while I am talking.
- Ben konuşurken sözümü kesme.
You must be faithful to your word.
- Sözüne sadık olmalısın.
The media got wind of a rumor about his engagement and came quickly.
- Medyanın onun sözleşmesi ile ilgili bir söylenti rüzgarı vardı ve hızlı geldi.