I wish you success on your oral exam! Is the examiner French?
- Sözlü sınavında sana başarılar diliyorum! Sınavı yapan kişi Fransız mı?
Tomorrow I have an oral test.
- Yarın bir sözlü sınavım var.
However, only the human community has verbal languages as a means of communication.
- Ancak, sadece insan topluluğunun bir iletişim aracı olarak sözlü dili vardır.
Tom has trouble dealing with verbal abuse.
- Tom'un sözlü tacizle başı belada.
She had an oral examination in English.
- Onun İngilizce sözlü sınavı vardı.
He took an oral examination.
- O, bir sözlü sınava girdi.
They verbally abused me.
- Onlar beni sözlü olarak taciz ettiler.
They verbally abused her.
- Onlar onu sözlü olarak taciz ettiler.
I'm going to ascertain the truth of his statement.
- Onun sözünün aslını araştıracağım.
I could not believe his statement.
- Ben onun sözüne inanamadım.
Your stomach won't be full from promises.
- Miden sözlerden dolu olmayacaktır.
He promised to meet him at the coffee shop.
- Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
The dictionary contains about half a million words.
- Sözlük, yaklaşık yarım milyon kelime içeriyor.
Impossible is not a French word.
- Impossible Fransızca bir sözcük değildir.
They verbally abused Tom.
- Onlar sözlü olarak Tom'u taciz ettiler.
They verbally abused me.
- Onlar beni sözlü olarak taciz ettiler.
He is an extremely frank person.
- O, oldukça açık sözlü bir kişidir.
Tom was quite frank about it.
- Tom o konuda çok açık sözlüydü.
I'll look up the expression in the dictionary.
- Ben ifadeye sözlükte bakacağım.
Tom wasn't very forthcoming about what happened with Mary.
- Tom Mary ile ilgili ne olduğu hakkında çok açık sözlü değildi.
She's an outspoken person.
- O açık sözlü bir kişi.
Tom is very outspoken, isn't he?
- Tom çok açık sözlü, değil mi?
Unfortunately, I have a commitment.
- Ne yazık ki bir sözüm var.
I'm sorry, I already have another commitment.
- Üzgünüm, benim zaten başka bir sözüm var.
I have nothing more to say about him.
- Onun hakkında söyleyecek daha fazla sözüm yok.
I have to check and see what the contract says.
- Sözleşmenin ne dediğini kontrol etmek ve görmek zorundayım.
You probably don't understand a word I'm saying today.
- Galiba sen bugün söylediğim bir sözü anlamıyorsun.
My client isn't saying another word.
- Müvekkilim başka bir söz söylemiyor.
I give my pledge that I will quit smoking.
- Sigara içmeyi bırakacağıma söz veriyorum.
Tom pledged his continued support.
- Tom destek vermeye devam etmeye söz verdi.
I interpreted his remark as a threat.
- Onun sözlerini bir tehdit olarak yorumladım.
That kind of remark does not befit you.
- O tür sözler size yakışmıyor.
The union and the company have come to terms on a new contract.
- Sendika ve şirket yeni bir sözleşme üzerinde anlaşma sağladılar.
Few people take the trouble to read all the terms and conditions of a contract before signing it.
- Çok az insan, imzalamadan önce bir sözleşmenin bütün şartlarını ve koşullarını okuma zahmetine katlanır.
But that's not the whole picture. Tatoeba is not just an open, collaborative, multilingual dictionary of sentences. It's part of an ecosystem that we want to build.
- Ama bütün resim bu değil. Tatoeba sadece açık, işbirlikçi, çok dilli cümleler sözlüğü değildir. O, yapmak istediğimiz bir ekosistemin parçasıdır.
Let's find sentences with new vocabulary on this topic, add them to the following list: _____; and translate them.
- Haydi bu konuda yeni sözcük haznesiyle cümleler bulun, yandaki _____ listesine onları ekleyin; ve çevirin.
Nobody mentions my country.
- Hiç kimse ülkemden söz etmiyor.
Mary becomes angry when Tom mentions her weight.
- Mary, Tom onun ağırlığından söz ettiği zaman sinirlenir.
Tom is likely to be truthful.
- Tom muhtemelen doğru sözlü olacak.
Don't expect me to be truthful when you keep lying to me so blatantly.
- Bana göz göre göre yalan söylemeyi sürdürürken benden doğru sözlü olmamı bekleme.
He is usually straightforward and sincere and thereby gains the confidence of those who meet him.
- O genellikle doğru sözlü ve içten ve bu sebeple onunla tanışanların güvenini kazanır.
Tom has broken our engagement.
- Tom sözleşmemizi bozdu.
Tom had a previous engagement.
- Tom'un bir önceki sözleşmesi vardı.
Many things are easy to talk about, but difficult to actually carry out.
- Pek çok şey sözde kolaydır, fakat gerçekleştirmesi aslında zordur.
Don't interrupt me while I am talking.
- Konuşurken sözümü kesme.
You must be faithful to your word.
- Sözüne sadık olmalısın.
The media got wind of a rumor about his engagement and came quickly.
- Medyanın onun sözleşmesi ile ilgili bir söylenti rüzgarı vardı ve hızlı geldi.