previously described

listen to the pronunciation of previously described
English - Turkish
Daha önce açıklanan
such
çok

Öylesine bir şeyi bir kez çok sık yaparsın ve cezalandırılırsın. - You do such a thing once too often and get punished.

Romancılar ve şairler gibi yazarlar bilimin avantajından çok fazla yararlanıyor gibi görünmüyorlar. - Writers such as novelists and poets don't seem to benefit much from the advance of science.

such
bu gibi

Ben lise mezunuyum yani ben lise problemlerini ve bu gibi şeyleri cevaplayabilirim. - I'm a high school graduate so I am that much able to answer high school problems and such.

Bu gibi olaylar oldukça yaygındır. - Such incidents are quite common.

such
as such böyle olmak sıfatıyla
such
{z} 1. öyle/şöyle/böyle bir kişi/şey; öyle/şöyle/böyle kişiler/şeyler: It's his philosophy, if it may be called such. Onun felsefesidir, eğer
such
(sıfat) öyle, böyle, bu gibi, bu tür, o kadar, çok
such
oldukça

Tom böylesine çekingen bir adam. O oldukça kendine güvensiz gibi görünüyor. - Tom is such a diffident man. He seems to have quite low self-esteem.

Mary oldukça güzel bir gelindi. - Mary was such a lovely bride.

such
(zarf) çok, öylesine, böylesine, oldukça
such
o gibi
such
böylesine

Böylesine büyük bir köpeği asla görmedim. - I've never seen such a big dog.

Böylesine büyük bir silahlanma için paramızın olup olmadığı sorusunu göz önüne almalıyız. - We must consider the question of whether we can afford such huge sums for armaments.

such
meselâ

Pek çok meyve ihraç ederler, mesela portakal, greyfurt ve limon. - They export a lot of fruit, such as oranges, grapefruits and lemons.

such
ne kadar da

Ne kadar da güzel bir adın var. - You have such a beautiful name.

Ne kadar da aptalsın! - You're such an idiot!

such
şu kadar
such
ne kadar

Ne kadar da güzel bir adın var. - You have such a beautiful name.

Böylesine bir mükemmelliğe ulaşmak için ne kadar süre eğitim gördün? - How long did you train in order to achieve such perfection?

such
öylesine çok
such
öylesi

Linda'nın hayal kırıklığı öylesine fazlaydı ki gözyaşlarına boğuldu. - Such was Linda's disappointment that she burst into tears.

Öylesine bir şeyi bir kez çok sık yaparsın ve cezalandırılırsın. - You do such a thing once too often and get punished.

such
bu
such
öyleleri
such
o kadar çok

Soğuk o kadar çoktu ki kuşlar aniden düştü. - The frost was such that the birds fell on the fly.

Yoğun trafiğin gürültüsü o kadar çoktu ki polis kendini duyuramadı. - The noisy of heavy traffic was such that the policeman could not make himself heard.

English - English
such
previously described

    Hyphenation

    previously de·scribed

    Turkish pronunciation

    priviısli dîskraybd

    Pronunciation

    /ˈprēvēəslē dəˈskrībd/ /ˈpriːviːəsliː dɪˈskraɪbd/
Favorites