Give me two pieces of chalk.
- Bana iki parça tebeşir ver.
Please write the answer on this piece of paper.
- Lütfen cevabı bu kâğıt parçasına yazınız.
Mathematics is the part of science you could continue to do if you woke up tomorrow and discovered the universe was gone.
- Matematik, yarın kalkarsan ve evrenin gittiğini keşfedersen yapmaya devam edebileceğin, bilimin bir parçasıdır.
This factory manufactures automobile parts.
- Bu fabrika, otomobil parçaları üretmektedir.
Tom brushed a bit of dirt off of his hat.
- Tom şapkasındaki bir parça kiri fırçaladı.
Love isn't a game, so you can't just cherry pick the best bits!
- Aşk bir oyun değildir, bu nedenle sadece en iyi parçaları seçemezsiniz!
Fragments of the mirror were scattered on the floor.
- Ayna parçaları zemin üzerinde dağıldı.
It looks like your hard disk is fragmented.
- Sabit disk parçalanmış gibi görünüyor.
The following passage is a quotation from a well-known fable.
- Aşağıdaki parça iyi bilinen bir fabldan bir alıntıdır.
Read this passage and translate it into Japanese.
- Bu parçayı okuyup Japonca'ya çevir.
He instantly regretted taking apart the laptop after realizing how many complex components there were inside.
- İçinde ne kadar karmaşık parçalar olduğunu farkettikten sonra dizüstünü söktüğüne anında pişman oldu.
She shared her piece of cake with me.
- O, kek parçasını benimle paylaştı.
Cutting a cake into equal pieces is rather difficult.
- Bir pastayı eşit parçalara ayırma oldukça zordur.
Then little Gerda wept hot tears, which fell on his breast, and penetrated into his heart, and thawed the lump of ice, and washed away the little piece of glass which had stuck there.
- Sonra küçük Gerda, onun göğsüne dökülen, oradan kalbine nüfuz edip, buz kalıbını eriten ve orada saplanmış olan küçük cam parçasını alıp götüren sıcacık gözyaşlarını döktü.
He gave him a lump of silver as big as his head.
- Ona kafası kadar büyük gümüş bir parça verdi.
I'd like a large portion, please.
- Lütfen, büyük bir parça istiyorum.
Nouns, pronouns, verbs, adjectives, adverbs, articles, prepositions, conjunctions, and interjections are the parts of speech in English.
- İsimler, zamirler, fiiller, sıfatlar, zarflar, makaleler, edatlar, bağlaçlar, ve ünlemler İngilizcede konuşma parçalarıdır.
Your item will be shipped as soon as possible.
- Parçanız en kısa sürede gönderilecektir.
These fragile items must be insured against all risks.
- Kırılabilir bu parçalar bütün risklere karşı sigortalanmalıdır.
Tom cut the pie into six pieces.
- Tom pastayı altı parçaya böldü.
Tom cut his finger on a piece of glass.
- Tom bir cam parçası ile parmağını kesti.
I fixed the flashlight using a small tool.
- Ben küçük bir parça kullanarak el fenerini onardım.
A pick is a long handled tool used for breaking up hard ground surfaces.
- Bir kazma sert zemin yüzeyleri parçalamak için kullanılan uzun saplı bir araçtır.
Tom has a patch of gray in his hair.
- Tom'un saçında bir parça gri var.
There wasn't a single shred of evidence.
- Tek bir parça delil yoktu.
Tom put a bag of shredded cheese into his shopping cart.
- Tom alışveriş sepetine bir kutu parçalanmış peynir koydu.
I wrote down his phone number on a scrap of paper.
- Bir kağıt parçasına onun telefon numarasını not aldım.
Mary is scraping her heels.
- Mary topuklarını parçalıyor.
The dough broke up when Tom tried to stretch it.
- Tom onu germeye çalıştığında hamur parçalandı.
Before forks and chopsticks, people usually ate food with a piece of flat bread.
- Çatal ve çubuklardan önce, insanlar genellikle düz bir parça ekmek ile yemek yerdi.
And the servant came and chopped the Tree into little pieces.
- Uşak geldi ve ağacı küçük parçalara ayırdı.
There is a limit of two pieces of luggage for each passenger.
- Her yolcu için iki parça bagaj limiti vardır.
The following passage is a quotation from a well-known fable.
- Aşağıdaki parça iyi bilinen bir fabldan bir alıntıdır.
Would you slice me a piece of ham, please?
- Bana bir parça jambon dilimler misin?
Tom is making spare parts in a car factory.
- Tom bir araba fabrikasında yedek parça yapıyor.
Mother divided the cake into three parts.
- Annem pastayı üç parçaya böldü.
Did you listen to her new song?
- Onun yeni parçasını dinledin mi?
The Higgs boson has been called the God particle.
- Higgs bozonu, Tanrı parçacığı olarak adlandırıldı.
Each kind of atom has a certain unique number of particles called protons, neutrons, and electrons in it.
- Her tür atomun içinde protonlar, nötronlar ve elektronlar denilen belirli benzersiz parçacıkları vardır.
I bought three pieces of furniture.
- Ben üç parça mobilya satın aldım.
Give me two pieces of chalk.
- Bana iki parça tebeşir ver.
On the plate was a piece of chicken, a potato and some green peas.
- Tabakta bir parça piliç, bir patates ve biraz yeşil bezelye vardı.
It's clear Tom doesn't have an ounce of humanity.
- Tom'un bir parça insanlığının olmadığı açık.
Tom didn't know that Hawaii was part of the United States.
- Tom Hawaii'nin ABD'nin bir parçası olduğunu bilmiyordu.
Work is a very important part of life in the United States.
- Çalışma ABD'de hayatın çok önemli bir parçasıdır.
Can you break an apple in half with your bare hands?
- Çıplak ellerinle bir elmayı parçalayabilir misin?
I can rip you apart with my bare hands.
- Seni çıplak ellerimle parçalayabilirim.
The following passage is a quotation from a well-known fable.
- Aşağıdaki parça iyi bilinen bir fabldan bir alıntıdır.
He has lots of money.
- O aşırı para harcıyor.
How much money do you want?
- Ne kadar para istiyorsun?
Tom is making spare parts in a car factory.
- Tom bir araba fabrikasında yedek parça yapıyor.
He examined the spare parts one by one.
- Yedek parçaları birer birer inceledi.
The information is leaking piecemeal to the press.
- Bilgi, parça parça basına sızdırılıyor.
She tore the letter into pieces.
- O, mektubu parçalara ayırdı.
After she had read the letter, she tore it to pieces.
- O mektubu okuduktan sonra, onu parçalara ayırdı.
He's raking in the cash.
- O, çok para kazanıyor.
Tom caught Mary stealing his money from the cash register.
- Tom Mary'yi yazarkasadan parasını çalarken yakaladı.
They live beyond their means.
- Onlar kazandıklarından çok para harcıyorlar.
Tom lives beyond his means.
- Tom kazandığından çok para harcıyor.
She's rolling in dough.
- O çok para kazanıyor.
That dude is rolling in dough.
- Şu arkadaş para içinde yüzüyor.
The repair bill includes parts and labor.
- Tamir faturası parçaları ve işçiliği kapsıyor.
Combine all the parts to make one piece.
- Tek parça yapmak için tüm parçaları birleştirin.
France's currency was the franc, and its symbol was ₣. While it is no longer used in France, francs are still in use in some former French colonies such as Guinea.
- Fransa'nın para birimi franktı ve sembolü ₣ idi. Frank Fransa'da artık kullanılmıyor ama Gine gibi bazı eski Fransız kolonilerinde hâlâ kullanılmaktadır.
In 1971 the United Kingdom changed its currency to the decimal system.
- 1971 de Britanya Kırallığı parasını ondalık sisteme çevirdi.
They are making spare parts in a car factory.
- Bir araba fabrikasında yedek parça yapıyorlar.
He examined the spare parts one by one.
- Yedek parçaları birer birer inceledi.
Time is the coin of your life. You spend it. Do not allow others to spend it for you.
- Zaman hayatınızın parasıdır. Onu harcayın. Başkalarının sizin için harcamasına izin vermeyin.
I got these old coins from her.
- Bu eski madeni paraları ondan aldım.
We exhausted our funds.
- Biz para kaynağını tükettik.
IMF stands for International Monetary Fund.
- IMF Uluslararası Para Fonu (IMF) anlamına gelir.
A household is a group that shares the same living space and finances.
- Ev halkı, aynı yaşam alanını ve parayı paylaşan bir gruptur.
Love isn't a game, so you can't just cherry pick the best bits!
- Aşk bir oyun değildir, bu nedenle sadece en iyi parçaları seçemezsiniz!
There were bits of broken glass on the floor.
- Yerde kırık cam parçaları vardı.
The boy took the radio apart.
- Çocuk radyoyu parçalara ayırdı.
I took the radio apart to repair it.
- Tamir etmek için radyoyu parçalara ayırdım.
He instantly regretted taking apart the laptop after realizing how many complex components there were inside.
- İçinde ne kadar karmaşık parçalar olduğunu farkettikten sonra dizüstünü söktüğüne anında pişman oldu.
Mr. Morita started a business by using borrowed money as capital.
- Bay Morita sermaye olarak borç para kullanarak bir işe başladı.
You worship money because you believe in capitalism.
- Kapitalizme inandığın için paraya tapıyorsun.
It was apparent that someone had taken the money by mistake.
- Birinin parayı yanlışlıkla aldığı belliydi.
The man claimed he didn't take the money.
- Adam parayı almadığını iddia etti.
We all chipped in to buy our teacher a birthday present.
- Hepimiz öğretmenimize bir doğum günü hediyesi almak için para verdik.
Sometimes rich people look down on other people who do not have much money.
- Bazen zengin insanlar çok parası olmayan diğer insanlara tepeden bakarlar.
He is rolling in riches.
- O para içinde yüzüyor.
These fragile items must be insured against all risks.
- Kırılabilir bu parçalar bütün risklere karşı sigortalanmalıdır.
These items are rather hard to obtain.
- Bu parçaları elde etmesi oldukça zordur.
The air feels somewhat cold this morning.
- Bu sabah hava bir parça soğuk geliyor.
Onun felci ilerliyor ve yakında yataktan çıkamayacak.
- His paralysis is progressing, and soon he won't be able to get out of bed.
Bu paragraf iyi yazılmış ama son cümlede bir yanlışlık var.
- This paragraph is well written, but there is a mistake in the last sentence.
Bu paragraf iyi yazılmış ama son cümlede bir yanlışlık var.
- This paragraph is well written, but there is a mistake in the last sentence.
Johnny, lütfen sondan bir önceki paragrafı oku.
- Johnny, please read the penultimate paragraph.
O bir paraşütçü asker miydi?
- Was he a paratrooper?
Tom paraşütçü askeri doktor olmak istemiyor.
- Tom doesn't want to be a paramedic.