Çin'in tarihi Japonya'nınkinden daha eskidir.
- The history of China is older than that of Japan.
Tatoeba: Bizim sizden daha eski cümlelerimiz var.
- Tatoeba: We've got sentences older than you.
Daha modern binalar daha eskilerden daha güvenlidir.
- More modern buildings are safer than older ones.
Bakım onun görünüşünü on yaş büyük yaptı.
- Care has made her look ten years older.
O benden üç yaş daha büyük.
- She is three years older than I am.
Eski halılar yeni halılardan daha değerlidir.
- Older carpets are more valuable than newer carpets.
Tatoeba: Bizim sizden daha eski cümlelerimiz var.
- Tatoeba: We've got sentences older than you.
Annem babamdan daha yaşlı.
- Mom is older than Dad.
O,şimdi daha yaşlı ve daha akıllıdır.
- He is older and wiser now.
O telaffuz eskimiştir.
- That pronunciation is old-fashioned.
Bana bu eskimiş madeni paraları verdi.
- She gave me these old coins.
Futbol eski bir oyundur.
- Football is an old game.
Eski tekerlekleri yenisiyle değiştir.
- Replace the old tires with new ones.
Yaşlı adam tek başına yaşıyor.
- The old man lives by himself.
Annem babamdan daha yaşlı.
- Mom is older than Dad.
O, abisinden farklıdır.
- He is different from his older brother.
Tom abisi kadar akıllı değil.
- Tom isn't as smart as his older brother.
Bu seminer Japon firmalarından üst düzey pazarlama liderlerini hedef alacaktır.
- This seminar will target senior marketing leaders from Japanese firms.
Tom üst düzey bir yöneticidir.
- Tom is a senior executive.
Buluşalım ve eski zamanlardan bahsedelim.
- Let's get together and talk about old times.
Tom ve Mary eski zamanlar hakkında konuşmak istediler.
- Tom and Mary wanted to talk about old times.
Eski güzel günler ne kadar harikaydı.
- How wonderful were the good old days.
On yaşındayken, ne zaman on altı yaşımda olacağımı, hayatımın harika olacağını düşünürdüm.
- When I was 10 years old, I thought that when I would be 16, my life would be cool.
Gerçeği bilecek kadar tecrübeli.
- She's old enough to know the truth.
Bu bayat ekmek bir kaya kadar sert.
- This old bread is as hard as a rock.
Bu ekmek ne kadar bayat?
- How old is this bread?
İhtiyar adamın öfkesi yatıştı.
- The old man's anger melted.
O büyük, ihtiyar meşe ağacının dibinde çimlere uzanıp, gövdesine adlarımızın baş harflerini kazıyacağım.
- I'm going to lay you down in the green grass underneath that big old oak tree and then carve our initials into its trunk.
Afet bölgesine gönderilmek üzere hazır eski giysiler ile dolu üç yüz karton kutu vardı.
- There were three hundred cardboard boxes filled with old clothes ready to be sent to the disaster area.
Tom oyuncak ayıları, kartpostal ve pulları, eski paraları, taş ve mineralleri, trafik plakaları ve jant kapaklarını yani kısacası hemen hemen her şeyi toplar.
- Tom collects teddy bears, postcards and stamps, old coins, stones and minerals, number plates and hubcaps - in short: almost everything.
Yaşlı adam hayat hakkında birçok konuda deneyimli ve bilgili.
- The old man is wise and knows many things about life.
O yaşlı ve deneyimli.
- She is old and experienced.
Mary kocası hakkında yine yakındı - aynı eski hikaye.
- Mary complained about her husband again - the same old story.
Biz zamanlar kocası yıllar önce ölmüş olan yaşlı bir kraliçe vardı ve onun da güzel bir kızı vardı.
- There was once upon a time an old Queen whose husband had been dead for many years, and she had a beautiful daughter.
Tabii, birçok emektar vatandaş emeklilikten memnundur.
- Of course, many senior citizens are happy with retirement.
Birçok amacın yoksa yaşlanırsın.
- You get older when you don't have many aims.
Dişlerinize iyi bakmak önemlidir böylece yaşlandığınızda normal şekilde yiyebileceksiniz.
- It's important to take good care of your teeth so you'll be able to eat properly when you get older.
Bir bebek olarak dört ayak üzerinde emekler, sonra iki bacak üstünde yürümeyi öğrenir, sonunda yaşlılıkta bir değneye ihtiyacı olur.
- It crawls on all fours as a baby, then learns to walk on two legs, and finally needs a cane in old age.
O, geçen yıl yaşlılıktan öldü.
- He died last year of old age.
Yaşlı birine yerini verdi.
- She gave her seat to a senior citizen.
Yaşlı vatandaşlara saygı göstermelisin.
- You must respect senior citizens.
O, Harvard'da son sınıf öğrencisi.
- He is now a senior at Harvard.
Lise son sınıf öğrencisi misin?
- Are you a senior high school student?
The thoughtful lad helped an older lady across the street.
My older brother and I are Catholic twins. He’s older by eleven months, not quite a year older than me.
John is senior to me by two years.
- John is two years older than I am.
In the photograph you looked older than the cliché—older than the hills.
You look just like your big brother.
- You look just like your older brother.
But over my old life, a new life had formed.
My great-grandfather lived to be a hundred and one years old.
a wrinkled old man.
When he got drunk and quarrelsome they just gave him the old heave-ho.
We're having a good old time.
The footpath follows the route of an old railway line.
Your constant pestering is getting old.
an old friend.
An old loaf of bread.
I find that an old toothbrush is good to clean the keyboard with.
He has three elder sisters.
- He has three older sisters.
You must be polite to your elders.
- Honour the face of the old man.
She is two years older than you.
- She's two years older than you.
She is a good deal older than he.
- She's a lot older than he is.
... THE FUTURE OF THE WORLD’S POPULATION : OLDER So we’ve talked about population size, growth ...
... populations. Older householders spend, at least in the United States, India and China, ...