Birini tanıyorum da ötekini değil.
- I know one of them but not the other.
Bu gemi okyanus yolculuğu için uygun değil.
- This ship is not fit for an ocean voyage.
Odada eski bir sandalyeden başka bir şey yoktu.
- There was nothing but an old chair in the room.
Penisiline alerjim yok.
- I am not allergic to penicillin.
Neyin doğru olmadığını asla söylemem.
- I never say what is not true.
Onun yardımı olmasaydı asla onu yapamazdın.
- If it had not been for her help, you would never have done it.
Katiyen yapmayacaksın.
- You'll do nothing of the kind.
Tüm gün katiyen bir şey yemedim.
- I ate absolutely nothing the whole day.
a grand mal seizure.
med-mal litigation.
People had more money to spend on new goods.
- İnsanların yeni mallara harcamak için daha fazla parası vardı.
These goods are free of duty.
- Bu mallar için gümrük vergisi yok.
Salt was a rare and costly commodity in ancient times.
- Eski çağlarda tuz az bulunan ve maliyetli bir metaydı.
The more people buy a given item of merchandise, the higher its price.
- İnsanlar malların belirli bir öğesini ne kadar çok alırsa, onun fiyatı o kadar yüksek olur.
Should we send back the wrong merchandise?
- Yanlış malı geri göndermemiz gerekiyor mu?
Layla's assets were frozen.
- Leyla'nın mal varlıkları donduruldu.
This financial audit also includes an evaluation of the company's assets.
- Bu mali denetim, aynı zamanda şirketin varlıklarının bir değerlendirmesini içerir.
Happiness isn't merely having many possessions.
- Mutluluk sadece birçok mala sahip olmak değildir.
Better to give up possessions than to live in discontent with others.
- Başkaları ile hoşnutsuzluk içinde yaşamaktansa dünya malından vazgeçmek daha iyi.
The new tablet costs a fortune.
- Yeni bir tablet bir servete mal olmaktadır.
It costs three dollars.
- O, üç dolara mal olmaktadır.
She defrauded me of my property.
- O, benim mal varlığımı elimden aldı.
Everyone has the right to own property alone as well as in association with others.
- Her şahıs tek başına veya başkalarıyla birlikte mal ve mülk sahibi olma hakkına sahiptir.
Tom was holding a small box of stuff.
- Tom küçük bir malzeme kutusu tutuyordu.
He settled part of his estate on his son Robert.
- Mal varlığınının bir kısmını oğlu Robert'a bıraktı.
I don't know how to manage that large estate.
- Öylesine büyük bir malikhâneyi nasıl idare edeceğimi bilmiyorum.
Tom put all of his assets in a blind trust.
- Tom tüm mal varlığını bir kayyuma devretti.
He has over a million dollars in assets.
- Bir milyon doların üzerinde mal varlığı var.
They sell imported goods at the shop.
- Onlar dükkânda ithal mallar satıyorlar.
Import goods are subject to high taxes.
- İthalat malları yüksek vergilere tabidir.
Cost is a bigger issue.
- Maliyet daha büyük bir konudur.
These articles are all exempt from duty.
- Bu mallar gümrük vergisinden muaftır.
Paper, glass and plastic are recyclable materials.
- Kağıt, cam ve plastik geri dönüştürülebilir malzemelerdir.
Ten paper plates cost one dollar.
- On kağıt tabağın maliyeti bir dolar eder.
Tom put all of his assets in a blind trust.
- Tom tüm mal varlığını bir kayyuma devretti.
He has over a million dollars in assets.
- Bir milyon doların üzerinde mal varlığı var.
Every salesman sings the praises of his wares.
- Her satıcı mallarından övgü ile bahseder.
He had to reduce the price of his wares.
- O mallarının fiyatını düşürmek zorunda kaldı.
Is that a public domain book?
- O kamu malı bir kitap mı?
Happiness isn't merely having many possessions.
- Mutluluk sadece birçok mala sahip olmak değildir.
Better to give up possessions than to live in discontent with others.
- Başkaları ile hoşnutsuzluk içinde yaşamaktansa dünya malından vazgeçmek daha iyi.