münakaşa

listen to the pronunciation of münakaşa
Turkish - English
quarrel

I was involved in the quarrel. - Ben münakaşaya karıştım.

argument
spat

They had a spat yesterday. - Onlar dün bir münakaşa ettiler.

argument, dispute; wrangle; heated debate
argumentation
disputation
discussing the pros and cons of
altercation
dispute, argument, controversy, altercation
(Hukuk) dispute

They did not wish to become embroiled in the dispute. - Onlar münakaşaya karışmak istemediler.

bickering
hassle

I don't want any hassles. - Hiç münakaşa istemiyorum.

argue

I argue almost every day. - Neredeyse her gün münakaşa ederim.

Tom and Mary began to argue. - Tom ve Mary münakaşa etmeye başladılar.

(Argo) blue
adjudication
fray
tangle
wage
polemic
bicker
velitation
word
discussion
contention
münakaşa etmek
argue
münakaşa etmek
dispute
münakaşa etmek
spar
münakaşa etmek
1. to argue. 2. to argue (about); to have a dispute (over); to wrangle (over); to debate heatedly. 3. to discuss the pros and cons of
münakaşa etmek
join issue with smb
münakaşa etmek
take issue with smb
münakaşa etmek
to argue, to dispute
Turkish - Turkish
(Osmanlı Dönemi) Mücadele. Münazaa. Karşılıklı sözle çekişmek. Bir mes'eleyi sormayı çok ileri götürerek çekişmek. (Bak: Hakperest)(Hadis-i Şeyheyn'in ittifakına alâmet olan işaretiyle bir hadis bana gösterildi. "Hadis midir, değil midir?" sual edildi.Ben dedim : Böyle mu'teber bir kitapta Şeyheyn Hadisinin ittifakına hükmeden bir zâta itimad etmek lâzım; demek hadistir. Fakat hadisin, Kur'an gibi bazı müteşabihatı var. Ancak havass onların mânâlarını bulabilir. Şu hadisin zâhiri dahi, müşkilât-ı hadisin müteşabihat kısmın
Tartışma
(Osmanlı Dönemi) tartışmak
münakaşa etmek
Tartışmak
münakaşa
Favorites