Fransızcayı akıcı biçimde konuşabilmeyi istiyorum.
- I want to be able to speak French fluently.
Tom oldukça akıcı biçimde Fransızca konuştu.
- Tom spoke French quite fluently.
O akıcı bir biçimde Çince konuşur.
- He speaks Chinese fluently.
Onun bir Amerikan vatandaşı kadar akıcı bir biçimde İngilizce konuştuğunu duydum.
- I heard her speaking English as fluently as a citizen of the USA.
David Fransızcayı akıcı bir şekilde konuşabilir.
- David can speak French fluently.
Naomi kadar akıcı bir şekilde İngilizce konuşamam.
- I can't speak English as fluently as Naomi.
Eğer o, İngilizcede akıcı ise, onu çalıştıracağım.
- If he's fluent in English, I'll hire him.
Tom Fransızcayı akıcı olarak konuşan biri değildir.
- Tom isn't a fluent speaker of French.
Bir yerde Esperanto'yu akıcı bir şekilde konuşan bir casus var.
- Somewhere there is a spy that speaks Esperanto fluently.
O, geçerli Fransızca konuşuyor ama o anlaşılır biçimde Almancada daha akıcı.
- He speaks passable French, but he is clearly more fluent in German.
He lived in Mexico, so he is able to speak Spanish fluently.
... billions quite fluently. ...