Kanıt bizi onun masumluğuna ikna etti.
 - The evidence convinced us of his innocence.
Avukat yeni bir kanıt gündeme getirdi.
 - The lawyer brought up new evidence.
Tom'un sağlam delili yoktu, fakat o, annesinin elmas yüzüğünü çalan kişinin Mary olduğunu düşünüyordu.
 - Tom didn't have any hard evidence, but he thought Mary was the one who stole his mother's diamond ring.
Hiç kimse mahkemede kendi aleyhine delil vermeye zorlanamaz.
 - No one can be forced to give evidence against himself in court.
O, tanıklık etmek için çağrıldı.
 - He was called to give evidence.
O, tanıklık etmek için çağrıldı.
 - He was called to give evidence.
Tom'un suçluluğunu ispat etmek için bir delil çıkması çok olası değil.
 - It's very unlikely that any evidence will turn up to prove Tom's guilt.
Tom'un masumiyetini kanıtlamak için yeni delilimiz var.
 - We have new evidence to prove Tom's innocence.
Tom'un suçsuzluğunu kanıtlamak için herhangi bir kanıt bulmamızın hala olası olmadığını düşünüyorum.
 - I still think it's unlikely that we'll find any evidence to prove Tom's guilt.
Kanıt, bir önceki ifadeye karşılık gelir.
 - The evidence corresponds to his previous statement.
Polis fiziksel kanıt göstermekte başarısız oldu.
 - Police failed to produce physical evidence.