Onlar arasında belirgin bir fark var.
 - There's a distinct difference between them.
Tom'un sağ gözünün altında belirgin bir yara izi vardı.
 - Tom has a distinctive scar under his right eye.
O iki fikir oldukça farklıdır.
 - Those two ideas are quite distinct.
Onun farklı bir İngilizce aksanı var.
 - She has a distinct English accent.
İyi ve kötü arasında ayrım yapabilirim.
 - I can make a distinction between good and bad.
O yapacak önemli bir ayrım.
 - That's an important distinction to make.
Uzun boy, basketbolda bariz bir avantajdır.
 - Height is a distinct advantage in basketball.
Olga's voice is quite distinct because of her accent.
Her voice was distinct despite the heavy traffic.