dökülme

listen to the pronunciation of dökülme
Turkish - English
outpouring
spilth
desquamation
fall

Your hair will start to fall out. - Saçınız dökülmeye başlayacaktır.

outpour
pour
spilling, being spilled
spillage
discharge
affusion
shedding
the spill
dökülmek
fall off
dökülmek
come off
dökülmek
to spill, to pour, to slop; to be shed; to be cast; to fall into ruin, to disintegrate; (ırmak) to flow into; to spill over
dökülmek
{f} course
dökülmek
go to pieces
dökülmek
fall into
dökülmek
shed
dökülmek
to be cast
dökülmek
run down
dökülmek
rub out
dökülmek
cast
dökülmek
slope
dökülmek
disintegrate
dökülmek
to be shed
dökülmek
crumble
dökülmek
discharge
dökülmek
run
dök
{f} shed

He shed innocent blood just for kicks. - Sadece heyecan olsun diye masum kanı döktü.

She shed bitter tears. - O acı gözyaşları döktü.

dök
{f} spilt
dök
{f} spill

I spilled egg on the floor. - Yumurtayı yere döktüm.

Tom admitted to spilling the red wine. - Tom kırmızı şarabı döktüğünü kabul etti.

dök
slop
dök
{f} spilled

I spilled my coffee on the carpet. - Kahvemi halıya döktüm.

Tom almost spilled his coffee. - Tom neredeyse kahvesini döküyordu.

dökülmek
pour
dökülmek
spill
dökülmek
slop
dökülmek
{f} teem
dökülmek
{f} fall
dök
dump

It wasn't Tom who dumped garbage in your front yard. - Ön bahçenize çöp döken kişi Tom değildi.

Tom put the fire out by dumping a bucket of water on it. - Tom üzerine bir kova su dökerek ateşi söndürdü.

başından kaynar sular dökülme
a rude awakening
dökülmek
(kalıba) pour
dökülmek
feel cheap
dökülmek
pour out
dökülmek
(yorgunluktan) trail
dökülmek
drape
dökülmek
slang to be worn out, be tired
dökülmek
flow
dökülmek
pour forth
dökülmek
fall out
dökülmek
molder
dökülmek
to spend money lavishly
dökülmek
(for people) to go out in large numbers, pour out (onto/into)
dökülmek
moulder
dökülmek
to drape, hang in folds
dökülmek
to be poured out, be spilled, be thrown away; (for leaves, hair) to be shed
dökülmek
(deri) peel
dökülmek
be poured
dökülmek
to unburden oneself, pour out one's troubles
dökülmek
to be miserable, be in a miserable condition. dökülüp saçılmak
dökülmek
disgorge
dökülmek
peel off
dökülmek
empty
dökülmek
slop over
dökülmek
fall into decay
dökülmek
rub off
dökülmek
disembogue
dökülmek
to undress, strip; to take off some clothes
dökülmek
superfuse
pul pul dökülme
exfoliation
Turkish - Turkish
Dökülmek işi
(Osmanlı Dönemi) İNSİCAL
(Osmanlı Dönemi) ISTIBAB
Dökülmek
(Osmanlı Dönemi) DÜFUK
Dökülmek
(Osmanlı Dönemi) TEDEFFUK
Dökülmek
(Osmanlı Dönemi) TASABBÜB
dökülmek
Kaplamak, yayılmak
dökülmek
Kır, sokak gibi yerlerde insanlar çokça birikmek: "Bahar o sene erken gelmiş, herkes tarlalara dökülmüştü."- S. F. Abasıyanık. Çok eskimiş olmak, değerini ve güzelliğini yitirmek: "Yaşayan, var olan her şey eskiyip dökülecek."- B. R. Eyuboğlu
dökülmek
Akarsular, göl veya denize akmak
dökülmek
Düşmek: "Bizim motor ikiye bölünüp suya döküldüğümüzde, dört kişiydik."- Z. Selimoğlu. Çıkmak, ortaya konulmak: "Âdeta düşünmeksizin kaleminden masal sahnelerine benzeyen dağ, dere, uçurum resimleri dökülüyordu."- R. N. Güntekin
dökülmek
Yerinden ayrılmak, düşmek
dökülmek
Göl veya denize akmak
dökülmek
Kaplamak, yayılmak: "Duvarlar, bütün ışıkları yutuyor, halkın üstüne bir toprak rengi dökülüyor."- M. Ş. Esendal
dökülmek
Salınmak, serbest bırakılmak: "Saçlarını arkaya atıp ensesine dökülen buklelerini kabarttı."- H. Taner
dökülmek
Dökme işi yapılmak veya dökme işine konu olmak: "Tepesinden saçları bir hayli dökülmüştü."- S. F. Abasıyanık
dökülmek
Kumaş dökümlü olmak. Çok yorgun, hasta olmak: "Erkek arıların takatleri kesilmeye başlar, bir bir dökülür, ölür giderler."- T. Buğra
dökülmek
Çok yorgun, hasta olmak
dökülmek
Dökümlü olmak
dökülmek
Bir işi, bir konuyu ele alış biçiminde değişiklik olmak
dökülmek
Salınmak, serbest bırakılmak
dökülmek
Çıkmak, ortaya konulmak
dökülmek
Kır, sokak gibi yerlerde insanlar çokça birikmek
dökülmek
Çok eskimiş olmak, değerini ve güzelliğini yitirmek
dökülmek
Dökme işi yapılmak veya dökme işine konu olmak
dökülme
Favorites