Tom and Mary depended on one another.
- Tom ve Mary birbirine bağlıdır.
The three boys looked at one another.
- Üç genç birbirine baktı.
The two villages adjoin each other.
- İki köy birbirine bitişiktir.
The two ladies smiled at each other.
- İki leydi birbirine gülümsedi.
We should try to understand one another.
- Biz birbirimizi anlamaya çalışmalıyız.
We helped one another.
- Birbirimize yardımcı olduk.
We don't know each other.
- Biz birbirimizi tanımıyoruz.
These two lines cut across each other at right angles.
- Bu iki çizgi birbirini dik açıyla kesmektedir.
Tom tried to force the puzzle pieces to fit together.
- Tom bulmaca parçalarını birbirine geçirmek için zorlamaya çalıştı.
Everything is interconnected.
- Her şey birbirine bağlıdır.
Tatoeba is really multilingual. All the languages are interconnected.
- Tatoeba gerçekten çok dilli. Bütün diller birbirine bağlıdır.