The two streets run parallel to one another.
- İki cadde birbirine paralel çalışır.
All living things on earth depend one another.
- Dünyada yaşayan her şey birbirine bağlıdır.
The two ladies smiled at each other.
- İki leydi birbirine gülümsedi.
Tom and Mary lie to each other all the time.
- Tom ve Mary birbirine sürekli yalan söyler.
It is our duty to help one another.
- Birbirimize yardım etmek bizim görevimizdir.
We helped one another.
- Birbirimize yardımcı olduk.
We get closer, trying to understand each other, but just hurt each other and cry.
- Birbirimizi anlamaya çalışarak yakınlaşırız fakat sadece birbirimizi incitiriz ve ağlarız.
My little sister and I used to play tag a lot. We would chase each other, and the one chasing would try to tag the one being chased and yell: You're it!
- Küçük kız kardeşim ve ben çok fazla kovalamaca oynardık. Birbirimizi kovalardık ve kovalayan kişi kovalanana dokunmaya çalışır ve ona Sen ebesin! diye seslenirdi.
Tom tried to force the puzzle pieces to fit together.
- Tom bulmaca parçalarını birbirine geçirmek için zorlamaya çalıştı.
Tatoeba is really multilingual. All the languages are interconnected.
- Tatoeba gerçekten çok dilli. Bütün diller birbirine bağlıdır.
Everything is interconnected.
- Her şey birbirine bağlıdır.