He has no connection with this affair.
 - Onun bu işle ile hiçbir bağlantısı yoktur.
You should cut off your connections with that group.
 - O grupla bağlantıları kesmelisin.
The events were closely linked.
 - Olaylar yakından bağlantılı idi.
A chain is made up of many links.
 - Bir zincir birçok bağlantıdan oluşur.
Dan and Linda had a common bond.
 - Dan ve Linda'nın ortak bir bağı vardı.
There is a strong bond between the brothers.
 - Erkek kardeşler arasında güçlü bir bağ vardır.
We were tied to our decision because we signed the contract.
 - Sözleşme imzaladığımız için kararımıza bağlıydık.
I can't tie a very good knot.
 - Ben çok iyi bir fiyonk bağlayamam.
The mother tied a ribbon in her daughter's hair.
 - Anne, kızının saçına bir kurdele bağladı.
Your daughter is a drug addict.
 - Senin kızın bir uyuşturucu bağımlısı.
He bound the package with a string.
 - O paketi bir iple bağladı.
Tom wrapped the package and tied it with strings.
 - Tom paketi sardı ve iplerle bağladı.
Tom taught me how to tie a square knot.
 - Tom bana bir kare düğümü nasıl bağlayacağımı öğretti.
I can't tie a very good knot.
 - Ben çok iyi bir fiyonk bağlayamam.
A developing embryo connects to the placenta via the umbilical cord.
 - Gelişmekte olan bir embriyo, göbek kordonu yoluyla plasentaya bağlanır.
He connected the cord to the machine.
 - O, kordonu makineye bağladı.
The world's tropical rainforests are critical links in the ecological chain of life on the planet.
 - Dünyadaki tropikal yağmur ormanları, gezegende yaşamın ekolojik zincirine kritik bağlantılıdır.
The prisoner is in chains.
 - Tutsak zincirle bağlıydı.
Tom bought new laces for his shoes.
 - Tom ayakkabıları için yeni bağcıklar aldı.
Excuse me, your laces are untied.
 - Affedersiniz, bağcıklarınız çözülmüş.
How did you make contact?
 - Nasıl bağlantı kurdun?
She wasn't able to contact him by phone.
 - O, telefonla onunla bağlantı kuramadı.
Tatoeba is really multilingual. All the languages are interconnected.
 - Tatoeba gerçekten çok dilli. Bütün diller birbirine bağlıdır.
Everything is interconnected.
 - Her şey birbirine bağlıdır.
Even though we were supposed to meet at 10, I've had no contact with them. I wonder if they've had an accident.
 - Saat onda buluşmamız gerekiyorken, onlarla bağlantı kuramadım. Onların kaza geçirip geçirmediğini merak ediyorum.
She thought that she could become economically independent from her parents if she went to college.
 - Eğer üniversiteye gidebilirse ebeveynlerinden ekonomik olarak bağımsız olabileceğini düşündü.
Would you like to exchange links?
 - Bağlantıları değiştirmek ister misin?
This is like fighting someone with one arm tied behind your back.
 - Bu, elinin biri arkanda bağlıyken biriyle dövüşmek gibidir.
Sami used a ligature to strangle Layla.
 - Sami, Leyla'yı boğmak için bir bağlama ipi kullandı.
Tendons and ligaments are more fragile than you might think.
 - Tendonlar ve bağlar düşündüğünüzden daha kırılgandır.
He tore his ligament.
 - O, bağ dokusunu yırttı.
Push buttons are a practical fastener for children's clothes.
 - İtmeli düğmeler, çocuk kıyafetleri için pratik bir bağlayıcıdır.
Health is the greatest gift; satisfaction the greatest wealth; fidelity the greatest relation.
 - En büyük nimet sağlık, en büyük zenginlik kanaat, en büyük bağ da vefadır.
This agreement is binding on all of us.
 - Bu anlaşma hepimizi bağlıyor.
A tenancy agreement is a legally binding document between a landlord and their tenant.
 - Bir kira sözleşmesi, ev sahibi ve kiracıları arasında yasal olarak bağlayıcı bir belgedir.
Your success depends on whether you pass the STEP examination or not.
 - Sizin başarınız STEP sınavını geçip geçmemenize bağlıdır.
Whether you will succeed or not depends on your efforts.
 - Başarılı olup olmayacağın çabalarına bağlıdır.
Hold this while I tie my shoes.
 - Ayakkabılarımı bağlarken bunu tut.
We were cut off while talking on the telephone.
 - Biz telefonda konuşurken bağlantı kesildi.
Tom tied his horse to the hitching post.
 - Tom atını bağlama direğine bağladı.
The horse began to protest as soon as it was hitched to the cart.
 - At arabaya bağlanır bağlanmaz protesto etmeye başladı.
She advised him to fasten his seat belt.
 - O ona emniyet kemerini bağlamasını tavsiye etti.
Fasten your seat belt.
 - Emniyet kemerini bağla.
Thank you very much for your generous donation.
 - Cömert bağışın için çok teşekkür ederim.
Seeing something in a different context than the accustomed one can be surprising.
 - Alışılmış olandan farklı bir bağlamda bir şey görmek şaşırtıcı olabilir.