Osaka is the second largest city of Japan.
 - Osaka, Japonya'nın ikinci en büyük şehridir.
The Sahara Desert is almost as large as Europe.
 - Sahra Çölü, neredeyse Avrupa kadar büyük.
It's been a long time since I visited my grandmother.
 - Büyükannemi ziyaret edeli uzun zaman oldu.
Sometimes, Grandma is more dangerous than the KGB.
 - Bazen büyükanneler, KGB'den daha tehlikelidir.
I think that it likely that there was a major fault in the lookout.
 - Gözetlemede muhtemelen büyük bir hata olduğunu zannediyorum.
What are the four major golf tournaments comparable to the ones in tennis?
 - Tenislerdekilerle karşılaştırılabilen dört büyük golf turnuvası hangileridir.
India was governed by Great Britain for many years.
 - Hindistan uzun yıllar boyunca Büyük Britanya tarafından yönetildi.
England and Scotland were unified on May 1, 1707, to form the Kingdom of Great Britain.
 - İngiltere ve İskoçya, 1 Mayıs 1707'de birleşti ve Büyük Britanya Krallığı'nı oluşturdu.
In Japan, there is no lake bigger than Lake Biwa.
 - Japonya'da, Biwa gölünden daha büyük bir göl yoktur.
He broke his promise, which was a big mistake.
 - Büyük bir hataydı ki, o caydı.
It's been a long time since I visited my grandmother.
 - Büyükannemi ziyaret edeli uzun zaman oldu.
Those shadows appeared in a way like giant dinosaurs, with a long neck and a very big jaw without teeth.
 - Bir bakıma uzun boyunlu ve dişsiz çok büyük çenesi olan dev dinozorlar gibi şu görüntüler ortaya çıktı.
She lives in a huge house.
 - O, büyük bir evde yaşıyor.
We must consider the question of whether we can afford such huge sums for armaments.
 - Böylesine büyük bir silahlanma için paramızın olup olmadığı sorusunu göz önüne almalıyız.
There is a wide gap in the opinions between the two students.
 - İki öğrenci arasında fikirlerde büyük bir uçurum vardır.
You must begin a sentence with a capital letter.
 - Cümleye büyük harfle başlamalısın.
Write your name in capital letters.
 - Adınızı büyük harflerle yazın.
A big title does not necessarily mean a high position.
 - Büyük bir unvan mutlaka yüksek bir görev anlamına gelmez.
His essay gave only a superficial analysis of the problem, so it was a real surprise to him when he got the highest grade in the class.
 - Onun denemesi, sorunun sadece yüzeysel bir analizini yaptı, bu yüzden sınıfta en yüksek notu aldığında ona gerçekten büyük bir sürpriz olmuştu.
He was big and handsome.
 - O, büyük ve yakışıklıydı.
It seems the rural area will be developed on a large scale.
 - Kırsal alan büyük ölçüde gelişecek gibi görünüyor.
He gave a party on a large scale.
 - O büyük ölçekte bir parti verdi.
He's three years older than I am.
 - O benden üç yaş daha büyük.
A new study suggests that hospital records for patients older than 65 are often incorrect, which may lead to serious treatment errors.
 - Yeni bir çalışma 65'ten daha büyük hastaların hastane kayıtlarının çoğunlukla yanlış olduğunu ortaya atmaktadır, bu durum ciddi tedavi hatalarına yol açabilir.
Fatima is the eldest student in our class.
 - Fatma sınıfımızdaki en büyük öğrencidir.
Caution is the eldest daughter of wisdom.
 - Dikkat, bilgeliğin büyük kızıdır.
Beijing is bigger than Rome.
 - Pekin, Roma'dan daha büyüktür.
Tokyo is bigger than Rome.
 - Tokyo Roma'dan daha büyüktür.
My father was an ambitious man and would drink massive amounts of coffee.
 - Babam hırslı bir adamdı ve büyük miktarda kahve içerdi.
Layla was the owner of the largest ranch in the area.
 - Leyla bölgedeki en büyük çiftliğin sahibiydi.
Layla never realized there was a ranch that size.
 - Leyla o büyüklükte bir ahır olduğunu fark etmemişti.
She is not my mother but my oldest sister.
 - O benim annem değil fakat en büyük ablamdır.
Tom definitely had problems with his oldest son.
 - Tom'un en büyük oğluyla kesinlikle sorunları var.
Tom's grandfather was a signal officer in the army.
 - Tom'un büyükbabası orduda bir muhabere subayıydı.
You must be more careful to avoid making a gross mistake.
 - Büyük bir hata yapmaktan kaçınmak için daha dikkatli olmalısın.
My grandmother gave me more than I wanted.
 - Büyükannem bana istediğimden daha fazlasını verdi.
My impression of this government is that they need a more forceful economic policy, otherwise they'll encounter large problems in the future.
 - Benim bu hükümet hakkındaki izlenimim onların daha güçlü bir ekonomik politikaya ihtiyaçları olduğu, aksi takdirde gelecekte büyük sorunlarla karşılaşacaklarıdır.
Tom won a sizable amount of money.
 - Tom oldukça büyük bir miktarda para kazandı.
The stability of Chinese economy is substantially overestimated.
 - Çin ekonomisinin istikrarı büyük ölçüde abartılmıştır.
The earthquake created a tremendous sea wave.
 - Deprem büyük bir deniz dalgası yarattı.
Tom is taking a tremendous chance.
 - Tom çok büyük bir risk alıyor.
Tom's experience attracted considerable attention.
 - Tom'un deneyimi büyük ilgi gördü.
The earthquake caused considerable damage.
 - Deprem, büyük ölçüde hasara yol açtı.
These presents are really bulky.
 - Bu hediyeler gerçekten büyük.
This box is too bulky to carry.
 - Bu kutu taşımak için çok fazla büyüktür.
This is the most massive structure I have ever seen.
 - Bu şimdiye kadar gördüğüm en büyük yapıdır.
A massive earthquake of magnitude 8.8 hit the Japanese islands today.
 - 8.8 büyüklüğündeki büyük deprem bugün Japon adalarını vurdu.
The castle was in dire need of major repairs.
 - Kale, büyük onarımlara çok ihtiyaç duyuyordu.
To our surprise, he won the grand prize.
 - Bizim için sürpriz oldu, o büyük ödülü kazandı.
To my great delight, he won the first prize.
 - Benim için büyük sevinç, o birincilik ödülünü kazandı.
He won a sizeable amount of money.
 - O büyük miktarda para kazandı.
The concert was a rousing success.
 - Konser büyük bir başarıydı.
Tatoeba is a mini-LibriVox, it just needs to be written before the large-scale reading aloud would start.
 - Tatoeba bir mini-LibriVox'tur. O, yüksek sesle büyük ölçekli okuma başlamadan önce sadece yazılması gerekiyor.
I think Beethoven is the greatest composer who ever lived.
 - Sanırım Beethoven, şimdiye kadar yaşamış en büyük besteci.
Eleanor though the daughter of a king and brought up in the greatest luxury determined to share misfortune with her husband.
 - Bir kralın kızı olarak düşünülen ve büyük lüks içinde yetiştirilen Eleanor kocasıyla bu tersliği paylaşmaya karar verdi.
A fool always finds a greater fool to admire him.
 - Bir aptal her zaman kendisine hayran olacak daha büyük bir aptal bulur.
Our friendship is greater than our quarrels.
 - Dostluğumuz kavgalarımızdan büyük.
The Lake Van is the greatest lake of Turkey.
 - Van Gölü Türkiye'nin en büyük gölüdür.
Eleanor though the daughter of a king and brought up in the greatest luxury determined to share misfortune with her husband.
 - Bir kralın kızı olarak düşünülen ve büyük lüks içinde yetiştirilen Eleanor kocasıyla bu tersliği paylaşmaya karar verdi.
His grandmother looks healthy.
 - Onun büyükannesi sağlıklı görünüyor.
My grandfather does moderate exercise every morning, which is why he is strong and healthy.
 - Büyükbabam her sabah ölçülü egzersiz yapar, güçlü ve sağlıklı olmasının nedeni budur.
The largest muscle in the human body is the gluteus maximus.
 - İnsan vücudundaki en büyük kas gluteus maximus'tur.
How old is your elder son?
 - Büyük oğlun kaç yaşında?
My elder brother got a position in a big business.
 - Ağabeyim büyük bir ticari kuruluşta görev yapıyor.
Tom doesn't have much interest in outdoor sports.
 - Tom, açık hava sporlarına büyük ilgi duymuyor.
When he openly declared he would marry Pablo, he almost gave his grandmother a heart attack and made his aunt's eyes burst out of their sockets; however, his little sister beamed with pride.
 - O Pablo ile evleneceğini açıkça ilan ettiğinde, neredeyse büyük annesine kalp krizi geçirtecekti , halasının gözlerini yuvasından fırlattıracaktı fakat küçük kız kardeşi gururla baktı.
The damage from the typhoon was enormous.
 - Tayfundan gelen hasar büyüktü.
An elephant is an enormous animal.
 - Bir fil çok büyük bir hayvandır.
Tom's new smartphone is really big. It doesn't even look like a phone anymore.
 - Tom'un yeni akıllı telefonu gerçekten büyük. Artık bir telefona bile benzemiyor.
He worked hard to support a large family.
 - O, büyük bir aileyi geçindirmek için çok çalıştı.
My grandmother is hard of hearing. In other words she is slightly deaf.
 - Büyükannem biraz ağır işitir. Yani hafifçe sağırdır.
She bought him a camera that was too big to fit in his shirt pocket.
 - Ona, gömlek cebine sığmayacak kadar büyük bir kamera aldım.
His grandfather bought him the expensive toy.
 - Büyükbabası ona pahalı bir oyuncak aldı.
The earthquake in Hokkaido caused extensive damage.
 - Hokkaido'daki deprem büyük hasara sebep oldu.
The flood did the village extensive damage.
 - Sel köye büyük hasar verdi.
For a start, I visited Jerusalem - a sacred place for three major religions.
 - Başlangıç için Kudüsü ziyaret ettim-üç büyük din için kutsal bir yer.
There exist several stars which are larger than our Sun.
 - Güneşimizden daha büyük bir sürü yıldız var.