artıklar

listen to the pronunciation of artıklar
Turkish - English
remains
leftovers

Tom fed his leftovers to his dog. - Tom, artıkları ile köpeği besledi.

Dan ate the leftovers. - Dan yemek artıklarını yedi.

leavings
oddments
refuse
residuals

One must wait for the residuals to converge before being able to use the simulation's results. - Simülasyon sonuçlarını kullanmadan önce artıkların biraraya gelmesini beklemek gerekir.

artık
no longer

He could no longer contain his anger. - O artık öfkesini tutamadı.

France's currency was the franc, and its symbol was ₣. While it is no longer used in France, francs are still in use in some former French colonies such as Guinea. - Fransa'nın para birimi franktı ve sembolü ₣ idi. Frank Fransa'da artık kullanılmıyor ama Gine gibi bazı eski Fransız kolonilerinde hâlâ kullanılmaktadır.

artık
residual

One must wait for the residuals to converge before being able to use the simulation's results. - Simülasyon sonuçlarını kullanmadan önce artıkların biraraya gelmesini beklemek gerekir.

artık
anymore

I don't like him anymore. - Artık onu sevmiyorum.

I don't love you anymore. - Artık seni sevmiyorum.

artık
remnant
artık
longer

France's currency was the franc, and its symbol was ₣. While it is no longer used in France, francs are still in use in some former French colonies such as Guinea. - Fransa'nın para birimi franktı ve sembolü ₣ idi. Frank Fransa'da artık kullanılmıyor ama Gine gibi bazı eski Fransız kolonilerinde hâlâ kullanılmaktadır.

I no longer love you. - Artık seni sevmiyorum.

artık
no more

From now on, no more TV before you have done your homework. - Bundan sonra, ev ödevini yapmadan önce artık TV yok.

There will be no more problems. - Artık sorun olmayacak.

artık
(Çevre) debris
artık
any longer

I do not love him any longer. - Artık onu sevmiyorum.

I cannot stand his arrogance any longer. - Ben artık onun küstahlığına daha fazla dayanamam.

artık
{i} leftover

I fed the leftovers to my dog. - Yemek artıklarıyla köpeğimi besledim.

Tom didn't know what to do with the leftover food. - Tom artık yemeği ne yapacağını bilmiyordu.

artık
{i} dreg
artık
at that

Let's leave it at that for now. - Artık şimdilik onu bırakalım.

There were many things that I thought were important at that time that I no longer believe are important. - Artık önemli olduğuna inanmadığım, o zamanlar önemli olduğunu düşündüğüm çok şey vardı.

artık
remaining
artık
as late as
artık
left over
artık
(Madencilik) gob
artık
any more

I can't stand this pain any more. - Ben bu acıya artık dayanamıyorum.

We have to stop him from drinking any more. - Artık onu, içmekten alıkoymalıyız.

artık
(İnşaat) remanent
artık
hog-wash
artık
orphan
artık
(Jeoloji) tailing
artık
wastes
artık
redundant
artık
resudial
artık
remains
artık
(Ticaret) balance
artık
fag-end
artık
(Muzik) augment
artık
residuum
artık
leftovers

Dan ate the leftovers. - Dan yemek artıklarını yedi.

Who ate the rest of the leftovers? - Yemek artıklarının kalanını kim yedi?

artık
{s} left

I think I have some leftover pizza in the fridge. - Sanırım fırında biraz artık pizzam var.

Dan ate the leftovers. - Dan yemek artıklarını yedi.

artık
ever after
artık
remainder
artık
{i} leaving
artık
offal
artık
waste

Let's not waste any more of each other's time. - Artık birbirimizin zamanını boşa harcamayalım.

I can't afford to waste any more time. - Artık daha fazla zaman harcamayı göze alamam.

artık
scrap

He didn't know what to do with the scraps of food. - Yemek artıklarını ne yapacağını bilmiyordu.

Give the scraps to the dog. - Artıkları köpeğe verin.

artık
oddment
artık
refuse

I refuse to herd geese any longer with that girl. - Ben artık o kızla kazları gütmeyi reddediyorum.

I refuse to obey you any longer. - Artık sana itaat etmeyi reddediyorum.

artık
surplusage
artık
excess
artık
above

Deep water fish never see the light and live all their lives from the scraps that come from above. - Derin su balıkları asla ışığı görmezler ve bütün hayatlarını yukarıdan gelen artıklarla yaşarlar.

artık
rump
artık
from now on

I have to be careful from now on. - Artık dikkatli olmak zorundayım.

From now on, no more TV before you have done your homework. - Bundan sonra, ev ödevini yapmadan önce artık TV yok.

artık
(Hukuk) residue
artık
waste, waste material, refuse; leftovers, remains; residue; remnant; waste; left over, remaining; residual
artık
superfluous, redundant, extra
artık
last part of something after the best part of it has been used
artık
residue; shoddy
artık
discard
artık
dregs
artık
depot
artık
tag end
artık
dross
artık
remnant, residue
artık
fag end
artık
left, left over
artık
leftover of cloth (British)
artık
scraps

Give the scraps to the dog. - Artıkları köpeğe verin.

Tom feeds table scraps to his dog. - Tom masa artıklarıyla köpeğini besler.

artık
spoils
artık
spilth
artık
megass
artık
{i} rest

Who ate the rest of the leftovers? - Yemek artıklarının kalanını kim yedi?

I don't know how the rest of it goes anymore. - Artık bunun gerisinin nasıl gittiğini bilmiyorum.

artık
hog wash
artık
screenings
artık
spoil
artık
trash
artık
{i} effluent
artık
{i} shoddy
artık
over

I think it's over now. - Sanırım o artık bitti.

It's all over for us. - Bizim için artık yolun sonu.

elekte kalan artıklar
siftings
Turkish - Turkish

Definition of artıklar in Turkish Turkish dictionary

artık
Bundan böyle, sonra, daha, yeter
Artık
çıktı
artık
Bir şey harcandıktan sonra artan bölümü
artık
Kalan veya artan bölüm
artık
Bundan böyle, sonra, daha, yeter: "Artık onlar en lüks gazino ve barlara gidiyorlar, gecelerini oralarda geçiriyorlardı."- T. Buğra
artık
İçildikten, yenildikten veya kullanıldıktan sonra geriye kalan
artık
Daha çok, daha fazla
artıklar
Favorites