Her şeyi berbat etmek istemiyorum.
- I don't want to spoil everything.
Senin için sonunu berbat etmek istemiyorum.
- I don't want to spoil the ending for you.
Çocuklara yüz verip şımartmaktan vazgeçmeni istiyorum.
- I want you to stop spoiling the kids.
Sürprizi bozmak istemiyorum.
- I don't want to spoil the surprise.
Sürprizi bozmak istemiyorum.
- I wouldn't want to spoil the surprise.
Çocuklara yüz verip şımartmaktan vazgeçmeni istiyorum.
- I want you to stop spoiling the kids.
Tom biraz bozulmuş yiyecek yedi ve hastalandı.
- Tom ate some spoiled food and became sick.
Soldaki figür resmin bütünlüğünü bozuyor.
- The figure on the left spoils the unity of the painting.
Ben şımarık çocukları sevmem.
- I don't like spoiled children.
Çocuklara yüz verip şımartma.
- Don't spoil the children.
Tom şımarık küçük bir çocuk.
- Tom is a spoiled little brat.
Sen hâlâ iki yıl önce tanıdığım aynı şımarık küçük kızsın.
- You're still the same spoiled little girl I knew two years ago.
Şımarık bir velet gibi davranıyorsun.
- You're behaving like a spoilt brat.
Üç gündür, bayat bir sandviç, çürük bir elma ve biraz bozuk yoğurt dışında hiçbir şey yemedim.
- I haven't had anything to eat for three days other than a stale sandwich, a rotten apple, and some spoiled yogurt.
Tom biraz bozulmuş yiyecek yedi ve hastalandı.
- Tom ate some spoiled food and became sick.
Sen ruh halini bozuyorsun.
- You're spoiling the mood.
Ben onların manzarasını bozmuyorum.
- I'm not spoiling their view.
Tom biraz bozulmuş yiyecek yedi ve hastalandı.
- Tom ate some spoiled food and became sick.
Roger, that rich Bishop of Salisbury, spoiled of his goods by King Stephen, through grief ran mad, spoke and did he knew not what.
Milk spoils when left out too long.