My friend studies Korean.
- Arkadaşım Korece çalışıyor.
Batman is friends with Robin.
- Batman, Robin ile arkadaştır.
He's my old drinking buddy.
- O benim eski içki arkadaşım.
Buddy doesn't drive carelessly.
- Arkadaşım dikkatsizce sürmez.
Tom met his life mate, Mary, at the age of twenty six.
- Tom yirmi altı yaşındayken hayat arkadaşı Mary'yle tanıştı.
They want to choose their mates by their own will.
- Arkadaşlarını kendi istekleriyle seçmek istiyorlar.
Tom and I are drinking buddies.
- Tom ve ben içki arkadaşlarıyız.
Tom drinks beer with his buddies at the local bar every weekend.
- Her hafta sonu Tom arkadaşlarıyla bir yerel barda bira içer.
Jiro communicates with his pen pal in Australia.
- Jiro Avustralya'daki mektup arkadaşı ile haberleşiyor.
She has a few pen pals.
- Onun birkaç mektup arkadaşı var.
He wanted female companionship.
- O kadın arkadaşlık istedi.
He has been a good companion to me.
- O bana iyi bir arkadaş olmuştur.
The young man bade farewell to his comrades and relatives.
- Genç adam arkadaşlarını ve akrabalarını uğurladı.
He was angered by the murder of their comrades.
- O, arkadaşlarının cinayetiyle kızdırıldı.
He is always isolated from his fellow workers.
- O her zaman iş arkadaşlarından izole edilmiştir.
He's quite a nice fellow but I don't like him.
- O gerçekten hoş bir arkadaş fakat ondan hoşlanmıyorum.
I don't associate with people like Tom.
- Tom gibi insanlarla arkadaşlık etmem.
I ran into an old classmate of mine on my way to the station.
- İstasyona giderken eski bir sınıf arkadaşıma rastladım.
My sister married her high school classmate.
- Kız kardeşim lise sınıf arkadaşıyla evlendi.
Tom was my younger brother's roommate in college.
- Tom kolejde küçük erkek kardeşimin oda arkadaşıydı.
We had a great evening yesterday with my brothers and my friends, and the barbecue was very good, too.
- Dün kardeşlerim ve arkadaşlarım beraber süper bir akşam geçirdik ve mangal da çok iyidi.
My parents are familiar with her friend.
- Ebeveynlerim onun arkadaşını tanıyorlar.
We're intimate friends.
- Biz samimi arkadaşlarız.
A man is known by the company he keeps.
- Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim.
I just came along to keep Tom company.
- Sadece Tom'a arkadaşlık etmek için geldim.
Would either of you be interested in going on a blind date with one of my friends?
- Herhangi biriniz arkadaşlarımdan biriyle çıkmakla ilgilenir misiniz?
I have a date tonight with an old girlfriend.
- Bu gece eski bir kız arkadaşımla bir buluşmam var.
I pardoned my friend for his poor manners.
- Kötü davranışları için arkadaşımı affettim.
I'd like you to be my partner.
- Benim arkadaşım olmanı istiyorum.
Who is your dance partner?
- Dans arkadaşınız kim?
His novel ideas are time and again getting him into trouble with his more conservative colleagues.
- Onun özgün fikirleri daha tutucu arkadaşlarıyla başını defalarca belaya soktu.
Her novel ideas are time and again getting her into trouble with her more conservative colleagues.
- Onun yeni fikirleri daha tutucu iş arkadaşlarıyla sık sık başını derde sokuyor.
This is Tom, my colleague.
- Bu Tom, iş arkadaşım.
His colleagues gave him a present when he retired.
- O ,emekli olduğu zaman iş arkadaşı ona bir hediye aldı.
He's a smart little feller.
- O zeki küçük bir arkadaştır.
You're a mighty good feller.
- Sen güçlü iyi bir arkadaşsın.
Mac is my friend. He likes dogs very much.
- Mac, benim arkadaşım. O, köpekleri çok sever.
Tom and his friends all have Macbooks.
- Tom ve arkadaşlarının hepsinin MacBookları var.
I'm excited for my housemate's birthday party tomorrow.
- Ev arkadaşımın doğum günü partisi yarın olduğu için heyecanlıyım.
Mary's life partner is a man of few words.
- Mary'nin hayat arkadaşı az konuşan bir adamdır.
Tom doesn't have a partner.
- Tom'un bir hayat arkadaşı yok.
Where's your better half?
- Senin hayat arkadaşın nerede?
They are collaborators.
- Onlar iş arkadaşıdırlar.
Tom became John's roommate.
- Tom John'un oda arkadaşı oldu.
My roommate's having a party.
- Oda arkadaşım bir parti veriyor.
The boy doesn't have very many playmates.
- Çocuğun çok oyun arkadaşı yok.
This is my teammate, Donnavan.
- Bu benim takım arkadaşım, Donnavan.
Jake quickly threw the ball in to his teammate.
- Jake çabucak topu takım arkadaşına attı.