O, iyi bir çocuktur ve güçlüdür.
 - He is a good boy, and he is strong.
İki insan birbirlerini mükemmel şekilde anlıyorlardı, ve birbirlerinin güçlü niteliklerine karşılıklı saygıları vardı.
 - The two men understood one another perfectly, and had a mutual respect for each other's strong qualities.
Tom'un içkisi seninkinden ya da benimkinden daha sert.
 - Tom's drink is stronger than yours or mine.
Rüzgar hâlâ sert esiyor.
 - The wind still blows strongly.
Mukavva, kağıttan daha mukavemetlidir.
 - Cardboard is stronger than paper.
Açlık en ağır sorunlardan biridir.
 - Hunger is one of the strongest griefs.
Bu ağır metal kutuları taşımak için yeterince güçlüyüm.
 - I'm strong enough to carry those heavy metal boxes.
Düşmana karşı şiddetli bir taarruza geçtiler.
 - They began with a strong attack against the enemy.
Hokkaido'daki şiddetli deprem geniş çaplı hasara neden oldu.
 - The strong earthquake in Hokkaido caused extensive damage.
Karton, kağıttan daha sağlamdır.
 - Cardboard is stronger than paper.
Bu ipin yeterince sağlam olduğunu düşünüyor musun?
 - Do you think this rope is strong enough?
O,İngilizceyi istikrarlı bir Alman aksanıyla konuşur.
 - He speaks English with a strong German accent.
İhracaatlar güçlüyken, ithalatlar istikrarlı kalırken ülkenin ticaret dengesi geçen yıl gelişti.
 - The nation's trade balance improved last year as exports were strong, while imports remained steady.
O, dürüst, güçlü ve kararlar vermek için istekliydi.
 - He was honest, strong, and willing to make decisions.
Tom güçlü iradelidir.
 - Tom is strong-willed.
Tom çok iradeli bir kişi.
 - Tom is a very strong-minded person.