Are trade deficits good or bad?
- Ticaret açıkları iyi mi yoksa kötü mü?
Lower taxes don't cause deficits.
- Düşük vergiler açıklara neden olmaz.
She explains the literal meaning of the sentence.
- O, cümlenin gerçek anlamını açıklar.
He explains things in a very clear way.
- O, koşulları çok açık bir biçimde açıklar.
Twitter loves open source.
- Twitter, açık kaynağı sever.
When he openly declared he would marry Pablo, he almost gave his grandmother a heart attack and made his aunt's eyes burst out of their sockets; however, his little sister beamed with pride.
- O Pablo ile evleneceğini açıkça ilan ettiğinde, neredeyse büyük annesine kalp krizi geçirtecekti , halasının gözlerini yuvasından fırlattıracaktı fakat küçük kız kardeşi gururla baktı.
I can barely keep my eyes open.
- Zar zor gözlerimi açık tutabiliyorum.
Express your idea clearly.
- Fikrini açıkça ifade et.
Tom expressed himself clearly.
- Tom kendini açıkça ifade etti.
We need a clear definition of the concept of human rights.
- İnsan hakları kavramının açık bir tanımına ihtiyacımız var.
You must speak clearly in company.
- Şirkette açıkça konuşmalısın.
She has a fair complexion.
- Onun açık bir teni vardır.
It should be fairly obvious.
- Bu oldukça açık olmalı.
Nobody could explain how the thing was made.
- Kimse eşyanın nasıl yapıldığını açıklayamadı.
He explained the literal meaning of the phrase.
- O, ifadenin tam anlamını açıkladı.
I explained the accident to him.
- Ona kazayı açıkladım.
He explained the literal meaning of the phrase.
- O, ifadenin tam anlamını açıkladı.
It is definite that he will go to America.
- Onun Amerika'ya gideceği açık.
It's obvious he's wrong.
- Onun hatalı olduğu açıktır.
Brian is mad because Chris obviously does not intend to return the money.
- Chris'in açıkça parayı getirmeye niyeti olmadığı için Brian çıldırdı.
The turquoise colour evokes the colour of clear water, it's a light and pale blue.
- Turkuaz rengi, berrak su rengini çağrıştırıyor, açık ve soluk bir mavi.
At daytime, we see the clear sun, and at nighttime we see the pale moon and the beautiful stars.
- Gündüzleri açık bir güneş görürüz, ve geceleri solgun bir ay ve güzel yıldızları görürüz.
We had Tom paint the fence light green.
- Çiti Tom'a açık yeşile boyattık.
She has green eyes and light brown hair.
- Onun yeşil gözleri ve açık kahverengi saçı var.
It is plain that you have done this before.
- Bunu daha önce yaptığın açık.
It is plain that he is wrong.
- Onun hatalı olduğu açıktır.
He had no difficulty in explaining the mystery.
- Gizemi açıklamada zorluk çekmedi.
Sorry, I'm bad at explaining.
- Kusura bakma, açıklama yapma konusunda kötüyüm.
The front door was wide open.
- Ön kapı sonuna kadar açıktı.
The back door's wide open.
- Arka kapı sonuna kadar açık.
The store also opens at night.
- Mağaza gece de açıktır.
Tom opened the door and held it open for Mary.
- Tom kapıyı açtı ve onu Mary için açık tuttu.
Hey, why is the window open? I just opened it to let in a little air. If you're cold, feel free to close it.
- Hey, neden pencere açık? Biraz hava sağlamak için açtım. Eğer üşüyorsanız, onu kapatmak için çekinmeyin.
Tom is quite straightforward.
- Tom oldukça açık sözlü.
Let me get this straight. You're my father?
- Şu konuyu açıklığa kavuşturayım. Sen benim babam mısın?
Tom didn't offer any explanation.
- Tom herhangi bir açıklama sunmadı.
After the wind has stopped, let's sail the boat off to the open sea.
- Rüzgar durduktan sonra, tekneyle açık denize yelken açalım.
Tom is an outspoken person.
- Tom açık sözlü bir kişidir.
Tom is extremely outspoken.
- Tom son derece açık sözlü.
Fewer graphics and more captions would make the description clearer.
- Daha az grafikler ve daha fazla başlık açıklamayı daha net yapabilir.
It is apparent that he will win the election.
- Onun seçimi kazanacağı açık.
It was apparent that he did not understand what I had said.
- Söylediğimi anlamadığı açıktı.
You said you would text me in the evening, but you lied, evidently.
- Akşamleyin bana mesaj atacağını söyledin ama açıkça yalan söyledin.
Evidently, he's made a mistake.
- Açıkçası, o bir hata yaptı.
Tom is obviously still very weak.
- Tom açıkçası hâlâ çok zayıf.
I prefer weak coffee.
- Açık kahveyi tercih ederim.
This is patently unfair.
- Bu açıkça adil değil.
What will happen in the eternal future that seems to have no purpose, but clearly just manifested by fate?
- Hiçbir amacı yokmuş gibi görünen ama var olmaktan başka bir kaderi olmadığı da açık olan bir sonsuzluktaki sonsuz gelecekte neler olacak?
Can you be a bit more specific?
- Biraz daha açık olabilir misin?
He offered no specific explanation for his strange behavior.
- O, onun tuhaf davranışı için özel bir açıklama yapmadı.
To put it bluntly, he's mistaken.
- Açık söylemek gerekirse, o yanılıyor.
To put it bluntly, the reason this team won't win is because you're holding them back.
- Açık söylemek gerekirse, bu takımın kazanamayacak olmasının sebebi onları geride tutmanızdır.
He wrote a fine description of what happened there.
- O, orada ne olduğu ile ilgili güzel bir açıklama yazdı.
I don't like it when mathematicians who know much more than I do can't express themselves explicitly.
- Benim bildiğimden çok daha fazla bilen matematikçiler kendilerini açıkça ifade edemedikleri zaman bundan hoşlanmam.
I explicitly told Tom not to do that.
- Tom'a açıkça onu yapmamasını söyledim.
For a professional, he gave a poor account of himself in today's game.
- Bir profesyonele göre, bugünkü oyunda kendisiyle ilgili garip bir açıklama yaptı.
Professors should explain everything in detail, not be succinct and always tell students to go home and read their books.
- Profesörler, her şeyi detaylı bir şekilde açıklamalılar, kısa ve öz olmamalılar ve her zaman öğrencilere eve gitmelerini ve kitaplarını okumalarını söylemeliler.
I don't understand this word. Could you paraphrase it?
- Bu sözcüğü anlamıyorum. Onu açıklayabilir misin?
The park is open to everybody.
- Park herkese açıktır.
This garden is open to the public.
- Bu bahçe halka açıktır.
There Akai joins them and it becomes a free-for-all in front of the finish line.
- Orada Akai onlara katılır ve bu bitiş çizgisinin önünde herkese açık bir yarışma olur.
My door is always open. Feel free to visit when you want.
- Kapım her zaman açık. İstediğin zaman ziyaret etmeye çekinme.
When we awoke, we were adrift on the open sea.
- Uyandığımız zaman, açık denizde akıntıya kapılıp sürükleniyorduk.
After the wind has stopped, let's sail the boat off to the open sea.
- Rüzgar durduktan sonra, tekneyle açık denize yelken açalım.
He confessed his crime frankly.
- Suçunu çok açık bir şekilde itiraf etti.
Here everything is forbidden that isn't expressly permitted.
- Burada açıkça izin verilmeyen her şey yasaktır.
During clear weather, the coast of Estonia is visible from Helsinki.
- Açık havada, Estonya kıyısı Helsinki'den görülebilir.
The back door's wide open.
- Arka kapı sonuna kadar açık.
The door was wide open.
- Kapı sonuna kadar açıktı.
We've decided to paint the walls light blue.
- Duvarları açık maviye boyamaya karar verdik.
He explained at length what had been decided.
- O, neye karar verildiğini uzun uzadıya açıkladı.
When he openly declared he would marry Pablo, he almost gave his grandmother a heart attack and made his aunt's eyes burst out of their sockets; however, his little sister beamed with pride.
- O Pablo ile evleneceğini açıkça ilan ettiğinde, neredeyse büyük annesine kalp krizi geçirtecekti , halasının gözlerini yuvasından fırlattıracaktı fakat küçük kız kardeşi gururla baktı.
Tom declared himself bankrupt.
- Tom iflas ettiğini açıkladı.
Fadil exposed his dark secret.
- Fadıl karanlık sırrını açıkladı.
She thought they were about to fly out through the open window.
- O açık pencereden uçmak üzere olduklarını düşünüyordu.
We had a good time in the open air.
- Açık havada iyi zaman geçirdik.
The company incurred a deficit of $400 million during the first quarter.
- Şirket ilk çeyrekte 400 milyon dolar açık verdi.
Lower taxes don't cause deficits.
- Düşük vergiler açıklara neden olmaz.
He officially announced his candidacy.
- O resmen adaylığını açıkladı.
Tom is candid about his past.
- Tom geçmişi konusunda çok açıktır.
Let me make myself crystal clear.
- Kendimi açık seçik ifade etmeme izin verin.
I don't like it when mathematicians who know much more than I do can't express themselves explicitly.
- Benim bildiğimden çok daha fazla bilen matematikçiler kendilerini açıkça ifade edemedikleri zaman bundan hoşlanmam.
I explicitly told Tom not to do that.
- Tom'a açıkça onu yapmamasını söyledim.
Tom noticed the door was unlocked.
- Tom kapının açık olduğunu fark etti.
She was careful not to leave the door unlocked.
- Kapıyı açık bırakmayacak kadar dikkatliydi.
Thank you for this revealing lecture!
- Bu açıklayıcı ders için teşekkürler!
According to the manufacturer's directions, tires should be changed every 10 years.
- İmalatçının açıklamasına göre, her on yılda bir değiştirilmeli.
I hope my directions were clear.
- Umarım yol tariflerim açıktı.
Their deep love for each other was unequivocal.
- Onların birbirlerine duydukları derin aşk oldukça açık.
This is quite unequivocal.
- Bu oldukça açık anlamlıdır.
We had a good time in the open air.
- Açık havada iyi zaman geçirdik.
A few seconds ago I was in the open air and the bright daylight, and now my eyes refuse to serve me in this darkness.
- Birkaç saniye önce ben açık havada ve parlak gün ışığındaydım ve şimdi gözlerim bu karanlıkta bana hizmet etmeyi reddediyor.
The store is open all the year round.
- Dükkan tüm yıl boyunca açıktır.
Strictly speaking, the earth is not round.
- Açıkçası dünya yuvarlak değil.
Tom left the box unprotected.
- Tom kutuyu açık bıraktı.
Write unambiguous texts.
- Açık anlamlı metin yazın.
Write clear and unambiguous texts!
- Açık ve net metinler yazın!
Rugby is an outdoor game.
- Ragbi bir açık hava oyunudur.
Tom loves being outdoors.
- Tom açık havayı çok seviyor.
He bore an unmistakable reference to his father. It made his mother cry.
- O, babasına açık bir referans taşıyordu. Bu, annesini ağlattı.
The facts did not become public for many years.
- Gerçekler uzun yıllar boyunca açıklanmadı.
I defy you to make it public.
- Onu açıklamak için sana meydan okuyorum.
Racism today isn't so overt.
- Irkçılık bugün çok açık değildir.
On cloudy days, you can hear distant sounds better than in clear weather.
- Bulutlu günlerde, uzaktaki sesleri açık havadakilerden daha iyi duyarsın.