şanslı

listen to the pronunciation of şanslı
Turkish - English
lucky

When one lucky spirit abandons you another picks you up. I just passed an exam for a job. - Şanslı bir ruh seni terk ettiği zaman, bir başkası seni alır.Ben az önce bir iş sınavını geçtim.

You're very lucky you know! A such thing happen only once in a lifetime. - Bilirsin çok şanslısın! Böyle bir şey bir ömür boyu sadece bir kez olur.

fortunate

Tom volunteered a good deal of his time to helping those less fortunate than himself. - Tom kendinden daha az şanslı olanlara yardım etmek için zamanının çoğunu harcamaya gönüllüydü.

I feel fortunate to have known you. - Seni tanıdığım için kendimi şanslı hissediyorum.

lucky, fortunate, jammy; lucky devil, lucky dog, jammy so-and-so
well off
prosperous
jammy
lucky, fortunate
providential
auspicious
happy
dexter
lucky devil
lucky dog
well

Well, Tom, today is your lucky day. - Peki Tom, bugün senin şanslı günün.

have the luck
luke
fluky
şans
luck

I wish you good luck. - Sana iyi şanslar diliyorum.

Luckily, I was able to get the tickets yesterday. - Şansa bak ki, biletleri dün almıştım.

şans
fortune

By good fortune, they escaped. - Iyi şans sayesinde onlar kaçtı.

You'll make a fortune by taking a chance. - Bir şans elde ederek bir kader yaratacaksın.

şans
chance

Any chance you know where I put my keys? - Anahtarlarımı nereye koyduğumu bilmen için şans var mı?

This is the chance of a lifetime. - Bu bir ömür boyu şanstır.

şanslı olmak
be lucky
şanslı adam
darling of fortune
şanslı herif
lucky dog
şanslı olmak
be fortunate
şanslı olmak
to be in luck
şanslı olmak
score
şanslı tip
jammy fellow
şanslı çocuk
lucky child
şans
hap

You're very lucky you know! A such thing happen only once in a lifetime. - Bilirsin çok şanslısın! Böyle bir şey bir ömür boyu sadece bir kez olur.

Happiness in marriage is entirely a matter of chance. - Evlilikte mutluluk tamamen şans işi.

şans
{i} show
şans
good fortune

By good fortune, they escaped. - Iyi şans sayesinde onlar kaçtı.

He had the good fortune to marry a pretty girl. - Güzel bir kızla evlenmek için iyi şansı vardı.

şans
shot

This is our only shot. - Bu bizim tek şansımız.

Please give me one more shot. - Lütfen bana bir şans daha verin.

şans
fluke
şans
odds
şans
break

Tom can't catch a break. - Tom bir şans yakalayamaz.

I knew that I'd break her heart, but I had no choice. - Onun kalbini kıracağımı biliyordum ama hiç şansım yoktu.

şans
hep
şans
serendipity
şans
luck of
şans
by luck
şans
have chance
birinden daha şanslı olmak
(deyim) have the edge over
kendini şanslı saymak
congratulate oneself
yeterince şanslı
lucky enough
şans
fluky
şans
hit

You're lucky Tom didn't hit you. - Tom sana çarpmadığı için şanslısın.

Tom was lucky that Mary didn't hit him. - Mary ona vurmadığı için Tom şanslıydı.

şans
Good luck!

I wish you good luck. - Sana iyi şanslar diliyorum.

Tom wished Mary good luck. - Tom Mary'ye iyi şans diledi.

şans
inning
şans
hazard
şans
turnup
şans
flukey
şans
auspiciousness
şans
star

Tom got a chance to start over. - Tom'un başlamak için bir şansı var.

I thank my lucky stars that I'm still alive. - Hala hayatta olduğum için şansıma şükrediyorum.

şans
opportunity

There is no security on this earth; there is only opportunity. - Bu dünyada hiçbir güvenlik yoktur; sadece şans vardır.

One day, all children in Malaysia will have the opportunity to attain an excellent education. - Bir gün, Malezya'nın tüm çocukları mükemmel bir eğitime ulaşma şansına sahip olacak.

şans
luck, chance, good fortune, break
şans
innings
şans
peradventure
şans
{i} good luck

I wish you good luck. - Sana iyi şanslar diliyorum.

I am happy about your good luck. - Ben senin iyi şansın hakkında mutluyum.

şans
haphazard
Turkish - Turkish
Talihi olan, talihli
Talihi olan, talihli: "Şanslı günlerinin dışında onu yenene pek rastlanmamıştır."- T. Buğra
şans
Talih, baht, felek
şans
Talih, baht, felek: "Bir hafta içinde kayıplar ve kazanmalarla şansım değişti."- R. H. Karay
şanslı
Favorites