Allan was lucky and passed the tax accountant examination.
- Allan şanslıydı ve vergi muhasebesi sınavını geçti.
I know what a lucky boy I am.
- Ben ne şanslı bir çocuk olduğumu biliyorum.
He was so fortunate as to escape death.
- O, ölümden döndüğü için çok şanslı.
I feel fortunate to have known you.
- Seni tanıdığım için kendimi şanslı hissediyorum.
Well, Tom, today is your lucky day.
- Peki Tom, bugün senin şanslı günün.
Luckily, I was able to get the tickets yesterday.
- Şansa bak ki, biletleri dün almıştım.
I wish you good luck.
- Sana iyi şanslar diliyorum.
He had the fortune to marry a nice girl.
- Onun güzel bir kızla evlenme şansı vardı.
You'll make a fortune by taking a chance.
- Bir şans elde ederek bir kader yaratacaksın.
I had a chance to meet him in Paris.
- Paris'te onunla buluşma şansım vardı.
This is your only chance.
- Bu senin yegâne şansın.
I am happy about your good luck.
- Ben senin iyi şansın hakkında mutluyum.
I happened along when the car hit the boy.
- Araba çocuğa çarptığında şans eseri karşılaştım.
He had the good fortune to find a good wife.
- Onun iyi bir karı bulmak için iyi şansı vardı.
She had the good fortune to get into the school she wanted to.
- Şanslıydı ki istediği okula girdi.
Give me another shot.
- Bana bir şans daha ver.
I've never seen a shot like that.
- Hiç böyle bir şans görmemiştim.
Do you believe that you will get seven years of bad luck if you break a mirror?
- Bir ayna kırarsan yedi yıl kötü şansa uğrayacağına inanıyor musun?
Tom can't catch a break.
- Tom bir şans yakalayamaz.
I happened along when the car hit the boy.
- Araba çocuğa çarptığında şans eseri karşılaştım.
I should've hit Tom while I had the chance.
- Şansım varken Tom'u vurmalıydım.
The people exulted over their good luck.
- İnsanlar iyi şanslarıyla övündüler.
I wish you good luck.
- Sana iyi şanslar diliyorum.
I am giving you a star.
- Sana bir şans veriyorum.
There is no one who is born under an unlucky star, there are only people who cannot read the sky.
- Şanssız bir yıldızın altında doğmuş olan kimse yoktur, sadece gökyüzünü okuyamayan insanlar vardır.
There is no security on this earth; there is only opportunity.
- Bu dünyada hiçbir güvenlik yoktur; sadece şans vardır.
We have the opportunity to make some changes.
- Bazı değişiklikler yapma şansımız var.
Tom wished Mary good luck.
- Tom Mary'ye iyi şans diledi.
I am happy about your good luck.
- Ben senin iyi şansın hakkında mutluyum.