özle

listen to the pronunciation of özle
Turkish - English
long for
{f} hankering
{f} miss

We all have missed you. - Hepimiz seni özledik.

The mother missed her daughter who was away at college. - Anne üniversitedeki kızını özledi.

hanker
{f} missing

Aren't you missing anyone? - Herhangi birini özlemiyor musun?

Aren't you missing something? - Bir şey özlemiyor musun?

özlemek
{f} yearn
özlemek
miss

I don't want to miss you. - Seni özlemek istemiyorum.

öz
core

He seems like a softy on the surface, but at the core he's got an iron will that makes him an extremely tough negotiator. - Dış görünüşte bir sümsük gibi görünüyor. Fakat özünde onu zorlu bir delege yapan sağlam bir iradesi var.

öz
{i} self

Tom sent Mary a selfie. - Tom Mary'ye bir özçekim gönderdi.

I lost all my self-confidence. - Tüm özgüvenimi kaybettim.

öz
essence

Individual liberty is the essence of democracy. - Bireysel özgürlük demokrasinin temelidir.

Freedom is the essence of mathematics. - Matematiğin temeli özgürlüktür.

öz
own

He owns a private jet. - O özel bir jet sahibi.

You are at liberty to state your own views. - Kendi görüşlerinizi ifade etmekte özgürsünüz.

özlemek
to miss; to long for; to wish for; to yearn for
öz
matter

I have no particular desire to discuss that matter. - Bu konuyu tartışmak için özel bir isteğim yok.

Tom spoke to Mary in private about the matter. - Tom konu hakkında Mary ile özel görüştü.

öz
whole

I apologized to the whole team. - Bütün takım için özür diledim.

I spent the whole week alone, and I longed for conversation. - Ben bütün haftayı yalnız geçirdim ve ben konuşmayı özledim.

öz
substance
öz
{s} genuine
öz
{i} epitome
özlemek
to long for, yearn for; to long to see; to miss
özlemek
{f} pine
öz
(Denizbilim) code
öz
self-

That car doesn't boost my self-confidence. - O araba benim özgüvenimi artırmaz.

I lost all my self-confidence. - Tüm özgüvenimi kaybettim.

öz
(İnşaat) net

Hackers find new ways of infiltrating private or public networks. - Hackerlar, özel ya da kamuya açık ağlara gizlice girmek için yeni yollar arıyorlar.

öz
mind

Freedom is a state of mind. - Özgürlük aklın bir halidir.

Do you have anything special in mind? - Aklınızda özel bir şey var mı?

öz
soul

Individual freedom is the soul of democracy. - Bireysel özgürlük, demokrasinin ruhudur.

öz
(Biyokimya) auto

In his autobiography, he repeatedly refers to his unhappy school days. - Öz yaşam öyküsünde, defalarca mutsuz okul günlerinden bahsediyor.

The private colleges and universities of the United States are autonomous. - ABD'nin özel kolejleri ve üniversiteleri özerktir.

öz
essential

A free press is essential for democracy. - Özgür bir basın demokrasi için gereklidir.

öz
(Denizbilim) orijin
öz
substantiality
öz
auto-
öz
juice

I feel amazing thanks to Tom's special orange juice. - Tom'un özel portakal suyu sayesinde harika hissediyorum.

öz
principle

This country is founded upon the principles of freedom, equality and fraternity. - Bu ülke, özgürlük, eşitlik ve kardeşlik ilkeleri üzerine kurulmuş.

öz
(Gıda) intrinsic
öz
echt
öz
(Biyokimya) bio

A good biography is interesting and instructive. - İyi bir özgeçmiş, ilgi çekici ve öğreticidir.

Those green suits are special suits for reducing the risk of biological contamination. - Bu yeşil takım elbiseler, biyolojik kirlenme riskini azaltmak için özel takım elbiselerdir.

öz
spirit

All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood. - Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.

I have a free spirit. - Özgür ruhlu birisiyim.

özlemek
desiderate
özlemek
thirst
özlemek
hanker
özlemek
for
özlemek
yearn for
öz
kernel
öz
guts
öz
extract

Add the vanilla extract. - Vanilya özütünü ekleyin.

öz
pith
öz
eigen-
öz
guarded
öz
eigen
öz
gist

Nobody will say it so bluntly, but that is the gist of it. - Hiç kimse bunu çok açıkça söylemeyecek ama bunun özü odur.

In reality, the explanation is a bit more complicated than this, but you get the gist. - Açıklama gerçekte bundan biraz daha karmaşık, ama sen özü anladın.

öz
nucleus
öz
crux
öz
essential oil
öz
base

Dachshund sausages first became popular in New York, especially at baseball games. - Dachshund sosisleri ilk olarak New York'ta popüler oldu, özellikle beyzbol oyunlarında.

Do you like sports? Yes, I especially like baseball. - Spordan hoşlanır mısın? Evet, özellikle beyzboldan hoşlanırım.

özlemek
long for
özlemek
hanker after
öz
marrow
öz
{i} content

I want to summarize the content of the presentation and draw a conclusion. - Sunumun içeriğini özetlemek ve bir sonuç çıkarmak istiyorum.

öz
goodness
özlemek
desire
özlemek
sigh for
öz
full

Tom's summaries are always full of misprints. - Tom'un özetleri daima yazım hatalarıyla doludur.

Full religious freedom is assured to all people. - Tam din özgürlüğü tüm insanlar için güvence altına alınmıştır.

öz
entity
öz
(Hukuk) own, substance
öz
distillation
öz
German

Feel free to speak German. - Almanca konuşmak için kendini özgür hisset.

Germany is a free country. - Almanya özgür bir ülkedir.

öz
pith and marrow
öz
quintessence
öz
genuine, real
öz
elixir
öz
meat

Hindus don't eat meat, in particular beef, and they are mainly vegetarian in order to respect the animals' lives. - Hindular et, özellikle sığır eti yemezler, onlar hayvanların yaşamlarına saygı duymak için temel olarak vejetaryendirler,

öz
extraction
öz
compendious
öz
inherent
öz
pure, unadulterated, unmixed
öz
distillate
öz
medulla
öz
heartbeat
öz
compact
öz
cream

Tom has a craving for chocolate ice cream. - Tom'un çikolatalı dondurmaya bir özlemi vardı.

öz
brook, stream
öz
noumenon
öz
{i} quiddity
öz
subject
öz
{i} pulp
öz
{i} quick
öz
{i} stuff
öz
safety

Could you explain all the safety features to me once again? - Bana bir kez daha tüm güvenlik özelliklerini açıklayabilir misin?

öz
{i} sum

If I had to sum up your attitude in one word, it would be arrogance. - Tutumunu tek kelimeyle özetleyecek olsaydım, bu küstahlık olurdu.

Please send in your summary by Tuesday. - Lütfen özetinizi salıya kadar gönderin.

öz
{i} substratum
özlemek
hunger
özlemek
long
özlemek
pine for
özlemek
pant
Turkish - Turkish

Definition of özle in Turkish Turkish dictionary

Öz
nektar
Özlemek
tütmek
öz
Bir şeyin temel ögesi, künh, zübde: "Ortalıktaki krizi sebep gösteriyorlar ama asıl kriz şirketin kendi özünde."- A. Gündüz
öz
çayırlık
öz
Kan bağı ile bağlı, üvey olmayan
öz
İçine, arılığını, saflığını bozacak hiçbir şey karışmamış olan, saf, arı
öz
Bir kimsenin benliği, kendi manevî varlığı, iç, nefis, derun
öz
Sulak yer
öz
Bitkilerin kök, gövde ve dallarının boydan boya ortasında bulunan, hafif, gevrek ve çoğu yumuşak bölüm. Çıbanların içinde ölmüş dokudan oluşan irinle birlikte çıkan parça
öz
Dere, çay
öz
Bir şeyin temel ögesi, künh, zübde
öz
Bir şeyin en kuvvetli veya kıvamlı bölümü, hülasa
öz
Bir şeyin en kuvvetli veya kıvamlı bölümü, hulâsa
öz
Çıbanların içinde ölmüş dokudan oluşan irinle birlikte çıkan parça
öz
Kendi, zat
öz
Sulak, verimli yer
öz
Küçük dere
öz
Kendi, zat: "Bir od düştü yanar tatlı özüme / Dünya zindan görünüyor gözüme."- Karacaoğlan. "Kendine, kendi kendini" anlamında birleşik kelimeler türetir
öz
Kan bağı ile bağlı, üvey olmayan: "Çocuğun bu yalanı bir anda onu bana bir öz evlat sevgisiyle bağladı."- R. N. Güntekin. İçine, arılığını, saflığını bozacak hiçbir şey karışmamış olan, saf, arı
öz
Can alıcı nokta
öz
Bir kimsenin benliği, kendi manevi varlığı, iç, nefis, derun: "Özünü bir yerde bırakıp sadece kalıbını gezdirmişti."- H. Taner
öz
"Kendine, kendi kendini" anlamında birleşik kelimeler türetir
öz
Bitkilerin kök, gövde ve dallarının boydan boya ortasında bulunan, hafif, gevrek ve çoğu yumuşak bölüm
öz
Nehirlerin etrafında bulunan eğimli arazi
öz
(Osmanlı Dönemi) lüb
özlemek
Bir kimseyi veya bir şeyi görmeyi, kavuşmayı istemek, göreceği gelmek
özlemek
Birkaç şeyi birbirine karıştırıp iyice çırparak yoğunlaşmasını sağlamak
özlemek
Bir kimseyi veya bir şeyi görmeyi, kavuşmayı istemek, göreceği gelmek: "Ben bütün hayatımda bu sadeliği özledim."- P. Safa
English - Turkish

Definition of özle in English Turkish dictionary

öz
(Felsefe) Değişebilenin altında yatan değişmeyen
özle
Favorites