(kendine)

listen to the pronunciation of (kendine)
English - Turkish
süs püs needless, worthless, or excessive adornment; frippery, finery; tinsel, t
Turkish - Turkish

Definition of (kendine) in Turkish Turkish dictionary

kendine müslüman
İslâm dininin paylaşmak ve yardımlaşmaya verdiği önemi gözardı ederek sadece kendi menfaatini gözeten müslüman tipi
kendine müslüman
Bencil, kendi çıkarları doğrultusunda hareket eden

Usta sen hep kendine müslüman yaşıyorsun.

kendi kendine
Yalnız başına
kendi kendine
Başkasının yardımı ve ortaklığı olmadan
kendi kendine
Kendiliğinden
kendi kendine
Kendisine

Kendisine Fransızca öğretti. - Kendi kendine Fransızca öğrendi.

kendi kendine
Kimseye danışmaksızın; kimseyle ilgisi, ilişkisi olmadan
kendine has
Kendine özgü
kendine mahsus
Kendine özgü
kendine özgü
Bir kimse veya şeye özgü olan, kendine mahsus, kendine has
Turkish - English

Definition of (kendine) in Turkish English dictionary

kendi kendine
by herself

I didn't tell her. She found out by herself. - Ona söylemedim. O kendi kendine öğrendi.

kendi kendine
by himself
kendi kendine
on one's own
kendi kendine
by itself

You have only to stand in front of the door. It will open by itself. - Sen sadece kapının önünde durmak zorundasın. O kendi kendine açılacak.

The machine works by itself. - Makine kendi kendine çalışır.

kendine saygı
self esteem

The lower your self esteem, the more you tend to focus on negative things. - Kendine saygın ne kadar düşük olursa o kadar fazla olumsuz şeylere odaklanmaya niyet edersin.

kendine özgü
specific

You have to be more specific than that. - Bundan daha kendine özgü olmak zorundasın.

kendine
him

He said to himself, Will this operation result in success? - Kendi kendine şöyle dedi: Bu operasyon başarıyla sonuçlanacak mı?

He said NO to himself. He said YES aloud. - O kendi kendineHAYIRdedi.Yüksek sesle EVET dedi.

kendine gelmek
recover
kendine güvenen
self-confident
kendine saygı
(Ticaret) self-esteem
kendine güvenen
confident

I wasn't confident at all. - Hiç kendine güvenen değildim.

Tom is a really confident kid. - Tom gerçekten kendine güvenen bir çocuk.

kendine iyi bak
take care of yourself
kendine güven
confidence

Tom lacks confidence. - Tom kendine güvenmiyor.

He has a lot of confidence. - Onun oldukça fazla kendine güveni var.

kendi kendine yeten
self-contained
kendine dikkat et
take care of yourself
kendine gelmek
regain consciousness
kendine güveni olmayan
diffident
kendine hakim olmak
be poised
kendine yeten
self-contained
kendine yeten
self contained
kendi kendine
on one's own hook
kendi kendine
on your own
kendi kendine
oneself
kendi kendine abartma
self-aggrandizement
kendi kendine acıma
self-pity
kendi kendine işleyen
(Askeri) self acting
kendi kendine kalmış
on his own
kendi kendine konuşmak
huddle with oneself
kendi kendine konuşmak
talk to oneself
kendi kendine konuşmak
soliloquize
kendi kendine konuşmak
speak aside
kendi kendine olan
self inflicted
kendi kendine psikanaliz
(Pisikoloji, Ruhbilim) self-analysis
kendi kendine sönen
self-extinguishing
kendi kendine söylenmek
murmur
kendi kendine temizleme
(Çevre) self purification
kendi kendine yapabilir
self-efficacy
kendi kendine yardım
self-help
kendi kendine yardım
self help
kendi kendine yeten
self contained
kendi kendine yeten
complacent
kendi kendine yeterli
(Askeri) self-contained
kendi kendine yetme
self help
kendi kendine öğrenme
self learning
kendine
auto-
kendine
yourself

Please take care of yourself. - Lütfen kendine iyi bak.

No matter how sneaky you are, you can never surprise yourself. - Ne kadar sinsi olursan ol, asla kendine sürpriz yapamazsın.

kendine acıma
self-pity
kendine bağlamak
bewitch
kendine düşkün
self indulgent
kendine gelmek
get over
kendine gelmek
behave oneself
kendine gelmek
(deyim) come to oneself
kendine gelmek
come round
kendine gelmek
(deyim) find oneself
kendine getirme
(Bilgisayar) recovery
kendine getirmek
(deyim) bring home to
kendine güven
assurance
kendine güvenen
assertive
kendine güvenen
self-reliant
kendine güvenme
aplomb
kendine güvenmek
sure of oneself
kendine güvenmek
be sure of oneself
kendine hakim
phlegmatic
kendine hakim
collected
kendine hakim
restrained
kendine hakim olan
self contained
kendine hakim olma
self-control
kendine hakim olma
self-restraint
kendine hakim olma
owning
kendine hakimiyet
composure
kendine has
on one's part
kendine iyi bak!
take care!
kendine katma
absorption
kendine katmak
absorb
kendine mahsus
unique
kendine mal etmek
commandeer
kendine mal etmek
take over
kendine saygı
self-worth
kendine yardım
self help
kendine yeterlilik
(Politika, Siyaset) self sufficiency
kendine çok güvenen
self-assertive
kendine özgü
(İnşaat) intrinsic
kendine özgü
original
kendine özgü
own

He doesn't have a mind of his own. - Onun kendine özgü bir düşünme tarzı yok.

kendi biten, kendi kendine yetişen bitki
own ends, self-grown plant
kendi kendine
By oneself, on one's own
kendi kendine sormak
to ask himself
kendine bağlamak
Connect yourself
kendine gel
Behave yourself! Be yourself! Snap out of it!
kendine haksızlık etmek
being unfair/unjust to one's self. - "You are being unfair to yourself." "Kendine haksızlık ediyorsun."
kendine iyi bak
take caretake good care of yourself
kendine kıymak
to commit suicide
kendine mal etme
to own property
kendine müslüman olmak
Do things for your own benefits without thinkng anyone else
kendine özgü
distinctive

Sami decorated the place in his distinctive style. - Sami mekanı kendine özgü tarzıyla süsledi.

Kendine aşık olan adam
Narcissus
Kendine gel
Pull yourself together
fikrini kendine saklamak
to keep one's own counsel
herkesi kendine düşman görme
persecution complex
herkesi kendine düşman görme
persecution mania
iğneyi kendine batır
(sonra) çuvaldızı ele/başkasına. (Atasözü) Prick yourself with a needle before you stick a darning needle into others
kalabalıkta kendine yol açmak
thread one's way through
kendi kendine
aside
kendi kendine
1. on one's own responsibility; of one's own accord. 2. alone, by oneself, without help. 3. to oneself. 4. theat. as an aside
kendi kendine
a) by oneself, on one's own b) automatically
kendi kendine akabilen
self flowable
kendi kendine algılama
self-perceiving
kendi kendine algılayan
self-perceiving
kendi kendine algılayış
self-perceiving
kendi kendine anlamak
self understand
kendi kendine anlayış
self understand
kendi kendine başarıya ulaşmış
self-made
kendi kendine biryerlere gelmiş
self-made
kendi kendine boşalma
self discharge
kendi kendine bulmak
(deyim) find oneself in
kendi kendine devam eden
self sustaining
kendi kendine devam eden
self-sustaining
kendi kendine doyan
self saturating
kendi kendine durma
(Çevre) coastdown
kendi kendine döllenme
self pollination
kendi kendine döllenme
self-pollination
kendi kendine döllenme
(açmayan çiçekte) cleistogamic
kendi kendine enerjilenme
(Otomotiv) self-energizing
kendi kendine eğlenebilen
(Argo) larrikin
kendi kendine gelin güvey olmak
to count one's chickens before they're hatched, build castles in Spain
kendi kendine gelin güvey olmak
to reckon without one's host
kendi kendine gerçekleştirme
self realization
kendi kendine giden
drive yourself
kendi kendine gitmek
coasting
kendi kendine gülme
chuckle
kendi kendine gülmek
chuckle
kendi kendine hakimiyet
self-command
kendi kendine hareket edemeyen uçak
(Askeri) non-self deployment aircraft
kendi kendine hareket eden
(Askeri) self-sustained
kendi kendine havalanma
self aeration
kendi kendine hipnoz
(Pisikoloji, Ruhbilim) autohypnosis
kendi kendine hizmet eden
self serving
kendi kendine hızlanan
self-accelerating
kendi kendine ilk yardım
(Askeri) self aid
kendi kendine kapanan
self closing
kendi kendine karar veren
self determining
kendi kendine konuşma
soliloquy
kendi kendine kuruma
(Madencilik) self-desiccation
kendi kendine kıkırdayarak
chucklingly
kendi kendine merkezleme
(Otomotiv) self centering
kendi kendine merkezleme
(Otomotiv) self-centring
kendi kendine merkezleme
(Otomotiv) self-centering
kendi kendine merkezleme
(Otomotiv) self centring
kendi kendine olan
automatic
kendi kendine olan
self-inflicted
kendi kendine oluşan
autogenous
kendi kendine oluşmuş
self-created
kendi kendine oral seks yapma
autofellatio
kendi kendine patlağını kapatan
(lâstik) self-sealing
kendi kendine sertlik verme
self-annealing
kendi kendine söylenen
grump
kendi kendine söylenen sözler
aside
kendi kendine söz vermek
pledge oneself
kendi kendine sırıtmak
grin to oneself
kendi kendine tahliye
self discharging
kendi kendine tapma
self-worship
kendi kendine tasfiye
(Ticaret) self liquidation
kendi kendine tekrarlamak
soliloquize
kendi kendine telkin
autosuggestibility
kendi kendine telkin
autosuggestion
kendi kendine telkin
self-command
kendi kendine telkin
self suggestion
kendi kendine test çıkışı
self test output
kendi kendine teşhis koyma
(Tıp) self-diagnosis
kendi kendine tozlaşma
autogamy
kendi kendine tutuşma
self ignition
kendi kendine uyanış
self-awakening
kendi kendine uygulayan
self executing
kendi kendine yerleşen
(İnşaat) self consolidating
kendi kendine yeten
self-supporting
kendi kendine yeten
self sufficient
kendi kendine yeten millet
(Politika, Siyaset) self sufficient nation
kendi kendine yeten ülke
(Kanun) autarky
kendi kendine yeterli
self-reliant and self-sufficient
kendi kendine yeterli olma
(Ticaret) self-sufficiency
kendi kendine yetme
self-help
kendi kendine yetmek
become self-sufficient
kendi kendine yetmek
be thrown upon oneself
kendi kendine yetmek
be thrown upon one's own resources
kendi kendine yüklenen
self-loading
kendi kendine zarar veren
self destructive
kendi kendine zarar verme
self-destruction
kendi kendine ziyafet çekmek
give oneself a treat
kendi kendine çalışan
self-operating
kendi kendine ötanazi
(Pisikoloji, Ruhbilim) auto-euthanasia
kendi kendine öğrenilmiş
self taught
kendi kendine üretilmiş
self produced
kendi kendine üretilmiş
self generated
kendi kendine şekillendirme
(Pisikoloji, Ruhbilim) autoshaping
kendine
herself

She kept the secret to herself. - O, sırrı kendine sakladı.

Jane's dream was to find herself a sugar daddy. - Jane'nin hayali kendine yaşlı ve zengin bir sevgili bulmaktı.

kendine
self

Self confidence is the key to success. - Kendine güven başarının anahtarıdır.

Tom doesn't seem to have any self-confidence. - Tom kendine güveni var gibi görünmüyor.

kendine
oneself

One ought to be true to oneself. - İnsan kendine karşı dürüst olmalı.

kendine
her

Jane's dream was to find herself a sugar daddy. - Jane'nin hayali kendine yaşlı ve zengin bir sevgili bulmaktı.

Emi ordered herself a new dress. - Emi kendine yeni bir elbise ısmarladı.

kendine
himself

He said to himself, Will this operation result in success? - Kendi kendine şöyle dedi: Bu operasyon başarıyla sonuçlanacak mı?

Hasn't he looked at himself in a mirror? - O, aynada kendine bakmadı mı?

kendine acıma
self pity
kendine acıyan
self-pitying
kendine acıyarak
self-pityingly
kendine ait
to one's name
kendine aşırı güvenen
overconfident

You were overconfident. - Sen kendine aşırı güvenendin.

You're overconfident. - Sen kendine aşırı güvenensin.

kendine bakmak
look after oneself
kendine bağlama
enamoring
kendine bağlama
enamouring
kendine bağlama
enthrallment
kendine bağlama
enchaining
kendine bağlama
enchainment
kendine bağlama
enthralment
kendine bağlamak
to captivate
kendine başvuran
self referent
kendine başvurma
self reference
kendine dikkat etmek
to take care of oneself
kendine dönük zeka
(Eğitim) intrapersonal intelligence
kendine etmek
to harm oneself
kendine eziyet etmek
grill oneself
kendine fazla acıma
self pity
kendine fazla güvenme
overconfidence