(e) sağlam

listen to the pronunciation of (e) sağlam
Turkish - English

Definition of (e) sağlam in Turkish English dictionary

sağlam
(Hukuk) durable
sağlam
sound

Everyone can help ensure that sentences sound correct, and are correctly spelled. - Herkes cümlelerin doğru seslendirilmesini ve doğru bir biçimde yazılmasını sağlamak için yardımcı olabilir.

All his teeth were sound. - Onun bütün dişleri sağlamdı.

sağlam
sound; healthy; strong, robust, sturdy; trustworthy, reliable, sure, safe, solid, staunch; solid, firm, durable, substantial, hardwearing; all right, in good order/condition; whole, undamaged
sağlam
hard

We have no hard evidence against Tom. - Tom'a karşı sağlam delilimiz yok.

I found it pretty hard to adjust to my new surroundings. - Yeni çevreme uyum sağlamayı oldukça zor buldum.

güçlü, kuvvetli, sağlam
powerful, strong, robust
sağlam ak
solid flow
sağlam olarak
as solid
sağlam yapı
Rugged construction
sağlam, sert taş
strong, hard stone
atını sağlam kazığa bağlamak
to take precautions in one's business
ayak basacak sağlam yer
footing
ayak basacak sağlam yer
foothold
ayağını sağlam basan
sure footed
eşekini/atını sağlam kazığa bağlamak
to take precautions
incecik sağlam kâğıt
Indian paper
incecik sağlam kâğıt
India paper
kaba ve sağlam ayakkabı
brogue
kısa ama sağlam yapılı
stocky
orta vadeli sürdürülebilir kamu sermayeleri için sağlam bir temel
(Hukuk) a solid basis for sustainable public finances in the medium term
sağlam
valid
sağlam
strong, sound, secure; well-built, well-made; in good condition, undamaged
sağlam
gilt edged
sağlam
able-bodied
sağlam
bankable
sağlam
healthy
sağlam
consolidated
sağlam
cast iron

Tom has a cast iron stomach. He can eat just about anything. - Tom'un sağlam bir midesi var. İstediği şeyi yiyebiliyor.

sağlam
whole
sağlam
secured
sağlam
foursquare
sağlam
secure

Secure the garage door. - Garaj kapısını sağlama alın.

Secure your own mask before helping others. - Diğerlerine yardım etmeden önce kendi maskeni sağlamlaştır.

sağlam
granitic
sağlam
healthy, strong
sağlam
calculable
sağlam
granite
sağlam
trustworthy, reliable, dependable
sağlam
flat footed
sağlam
dyed in grain
sağlam
hale
sağlam
(Konuşma Dili) most certainly, without a doubt
sağlam
strong

Do you think this rope is strong enough? - Bu ipin yeterince sağlam olduğunu düşünüyor musun?

The barn was small, but it was strong. - Ahır küçüktü ama sağlamdı.

sağlam
fast
sağlam
safe

I'll do everything within my power to make sure your children are safe. - Senin çocuklarının güvende olmalarını sağlamak için gücüm dahilinde her şeyi yapacağım.

You should put safety before everything else. - Her şeyden önce güvenliği sağlamalısın.

sağlam
bouncing
sağlam
sure

I'm just making sure. - Ben sadece sağlama bağlıyorum.

I made sure no one was following me. - Beni kimsenin izlemediğini sağlama bağladım.

sağlam
foolproof
sağlam
good

Tom makes a good living. - Tom iyi bir yaşam sağlamaktadır.

She makes a good living. - O iyi bir yaşam sağlamaktadır.

sağlam
firm

Grant refused to give them a firm promise. - Grant onlara sağlam bir söz vermeyi reddetti.

He had a firm belief in his God. - Tanrısına sağlam bir inancı vardı.

sağlam adımlarla ilerlemek
forge ahead
sağlam ayakkabı değil
(he's) unreliable, untrustworthy
sağlam ayakkabı değil
(Konuşma Dili) He's unreliable. (bir işi)
sağlam ayakkabılık kumaş
lasting
sağlam basan
sure footed
sağlam bina
solid build
sağlam bir temele dayalı
well grounded
sağlam borç
(Ticaret) good debt
sağlam dokunmuş kumaş
webbing
sağlam hisse senedi
floater
sağlam irade
iron will
sağlam kaba kotarmak
to reorganize (something) so that it becomes profitable or beneficial, make (something) a going concern
sağlam karakterli
solid
sağlam kaya
bedrock
sağlam kazığa bağlamak
to make safe/sure
sağlam kazığa/a bağlamak
to ensure that nothing goes wrong; to make (something) sure, certain, or safe
sağlam olmayan
unsecured
sağlam olmayan
unstable
sağlam olmayan
not healthy
sağlam oturmak
sit tight
sağlam para
hard currency
sağlam raporu
bill of health

Tom's doctor gave him a clean bill of health. - Tom'un doktoru ona sağlam raporu verdi.

sağlam raporu
clean bill of health
sağlam rüzgâr
steady wind
sağlam temel
(Hukuk) sound basis, solid basis
sağlam temeller
hard pan
sağlam temelli
well grounded
sağlam temelli
well founded

Tom's fears were well founded. - Tom'un korkuları sağlam temelliydi.

sağlam vuruş
a solid blow
sağlam yemek
solid meal
sağlam yön
head grain
temeli sağlam
(deyim) on a firm footing
turp gibi sağlam
(deyim) hale and hearty
uçkuruna sağlam olmak
colloq . to be chaste, not to sleep around; not to commit adultery
Turkish - Turkish
(Osmanlı Dönemi) SÂLİM
sağlam
Sakatlık veya hastalığı bulunmayan, sağlıklı, sıhhatli: "Kendisi uzun boylu, sağlam, orta yaşlı bir adamdır; ama yıprandığını söylüyor."- M. Ş. Esendal
sağlam
Dayanıklı, kolay bozulmaz, yıkılmaz: "En sağlam sütunlar üstünde durduğu sanılan devir, bir karton kale gibi yıkılmıştı."- F. R. Atay
sağlam
Güvenilir
sağlam
Zarar görmemiş, bozulmamış
sağlam
Dayanıklı, kolay bozulmaz, yıkılmaz
sağlam
Her hâlde, muhakkak
sağlam
Gerçek, inanılır bir temeli olan
sağlam
Gerçek, inanılır bir temeli olan: "Böyle sağlam adı nereden bulacaksın."- M. Ş. Esendal. (sa'ğlam) Her hâlde, muhakkak: "Sağlam bu gece perilere karıştım gitti."- H. R. Gürpınar
sağlam
Sakatlık veya hastalığı bulunmayan, sağlıklı, sıhhatli
sağlam para
Uluslararası para piyasasında kolaylıkla değiştirilebilen ve kuru devamlı koruyan veya yükselen para
(e) sağlam
Favorites