yabancılaşmış

listen to the pronunciation of yabancılaşmış
Türkisch - Englisch
disaffected
Simple past tense and past participle of disaffect
Alienated or estranged, often with hostile effect; rebellious, resentful; disloyal
Affected with disease
{a} not wishing well to, hating, averse
Alienated in feeling; not wholly loyal
rebellious or resentful; without regard for authority
alienated or estranged
discontented as toward authority
Disaffected people no longer fully support something such as an organization or political ideal which they previously supported. He attracts disaffected voters. not satisfied with your government, leader etc, and therefore no longer loyal to them or no longer believing they can help you
past of disaffect
{s} discontented, disloyal
yabancı
stranger

The man was a total stranger. - Adam tam bir yabancıydı.

A dog barks at strangers. - Bir köpek yabancılara havlar.

yabancı
foreigner

Don't poke fun at foreigners. - Yabancılarla alay etme.

Being a foreigner, I couldn't catch on to the joke. - Ben bir yabancı olduğum için, şakayı anlayamadım.

yabancı
foreign

It's hard to learn a foreign language. - Yabancı dil öğrenmek zordur.

Don't poke fun at foreigners. - Yabancılarla alay etme.

yabancı
{s} strange

The man was a total stranger. - Adam tam bir yabancıydı.

A stranger tapped me on the shoulder from behind. He must have mistaken me for someone else. - Bir yabancı omzuma arkadan dokundu. Beni başka birisiyle karıştırmış olmalı.

yabancı
unknown
yabancı
{i} alien

Aliens prevented a major war on Earth by hidden manipulation. - Yabancılar gizli bir manipülasyonla dünyadaki büyük bir savaşı önledi.

Alienation is a common theme of twentieth-century literature. - Yabancılaşma yirminci yüzyıl edebiyatının ortak bir teması.

yabancı
exterior
yabancı
offshore
yabancı
peregrine
yabancı
unfamiliar

Being unfamiliar with foreign languages, you'll never be able to understand the foreigner's silence. - Yabancı dillerle yabancı olursan, yabancının sessizliğini asla anlayamazsın.

The voice on the phone was unfamiliar to me. - Telefondaki ses bana yabancıydı.

yabancı
the stranger
yabancı
gringo
yabancı
(Hukuk) foreigner, alien
yabancı
outsider

You're not exactly an outsider. - Sen tam olarak bir yabancı değilsin.

Outsiders make Tom nervous. - Yabancılar Tom'u geriyor.

yabancı
outlandish
yabancı
exotic
yabancı
strange, exotic; foreign, alien; stranger; foreigner ecnebi
yabancı
xeno

Xenophobia is a widespread attitude in ghettos. - Yabancı düşmanlığı gettolarda yaygın bir tutumdur.

They tried to hide their xenophobia. - Onlar yabancı düşmanlıklarını saklamaya çalıştılar.

yabancı
tramontane
yabancı
stranger; foreigner, alien
yabancı
foreign, alien
yabancı
gook
yabancı
unfamiliar, strange
yabancı
unco
yabancı
extraneous
yabancı
wog
yabancı
nonresident
yabancı
barbarous
yabancı
external
yabancı
wop
yabancı
barbarian
Türkisch - Türkisch

Definition von yabancılaşmış im Türkisch Türkisch wörterbuch

Yabancı
il
Yabancı
elgin
Yabancı
el
Yabancı
çıtak
Yabancı
bigane
Yabancı
yad
Yabancı
(Osmanlı Dönemi) ACEMÎ
Yabancı
oba
yabancı
Belli bir yere veya kimseye özgü olmayan
yabancı
Aileden, çevreden olmayan (kimse veya şey), özge: "Ben, yabancı bir adam, neme lazım, hiç sesimi çıkarmadım."- M. Ş. Esendal
yabancı
Tanınmayan, bilinmeyen
yabancı
Tanınmayan, bilinmeyen: "Yabancı müşteri giremezdi kapısından
yabancı
Bir konuda bilgisi, tecrübesi olmayan
yabancı
Aileden, çevreden olmayan (kimse veya şey), özge
yabancı
Başka bir milletten olan, başka bir milletle ilgili olan (kimse), bigâne, ecnebi: "Bu toprak bizimdir, içinde yabancının işi yok."- R. E. Ünaydın
yabancı
Bir konuda bilgisi, deneyimi olmayan
yabancı
Başka bir milletten olan, başka bir milletle ilgili olan (kimse), bigâne, ecnebi
yabancı
Aynı türden, aynı çeşitten olmayan
yabancı
Gelenler hep edebiyat adamlarıydı."- Y. Z. Ortaç
yabancılaşmış
Favoriten