to rise in rank, office, or consequence; to be preferred or promoted

listen to the pronunciation of to rise in rank, office, or consequence; to be preferred or promoted
Englisch - Türkisch

Definition von to rise in rank, office, or consequence; to be preferred or promoted im Englisch Türkisch wörterbuch

advance
ilerlemek
advance
{i} avans

Yönetici ona iki haftalık ücreti avans verdi. - The manager advanced him two weeks' wages.

Bana biraz avans verebilir misin? - Could you advance me some money?

advance
{i} gelişme

Tıptaki son gelişmeler dikkat çekicidir. - The recent advances in medicine are remarkable.

Ama kuşkusuz o zaman hiçbir bilimsel gelişme yoktu. - But undoubtedly there were no scientific advances then.

advance
{i} yükselme
advance
{i} artış
advance
gelişim göstermek
advance
artırmak
advance
yaklaşım
advance
{i} öncü
advance
(fiil) ilerletmek, geliştirmek, yükseltmek, atamak, ilerlemek, artmak, gelişmek, ileri almak, öne almak [tar.], avans vermek, peşinat vermek, ileri sürmek, öne sürmek
advance
(isim) ilerleme, gelişme, atılım, yükselme, avantaj, avans, artış, öncü
advance
{f} atamak
advance
{f} ileriye
advance
ön ödeme/ilerleme
advance
öne

Dan, Linda'nın seksüel önerisini reddetti. - Dan rejected Linda's sexual advances.

Matbaanın icadı önemli bir teknolojik gelişmeydi. - The invention of the printing press was a major technological advance.

advance
peşin olarak

Kiranı peşin olarak ödemelisin. - You should pay your rent in advance.

O peşin olarak ödünç para aldı. - He borrowed the money in advance.

advance
in advance önde
advance
{f} artmak; artırmak
advance
ilerlemeler

Japon endüstrisi savaştan beri büyük ilerlemeler kaydetti. - Japanese industry has made great advances since the war.

Yine, köktenci ideolojiler büyük tarihsel ilerlemelere karşı çıkarlar. - Once more, the fundamentalist ideologies oppose to the great historical advances.

Englisch - Englisch
advance
to rise in rank, office, or consequence; to be preferred or promoted
Favoriten