O benden daha kuvvetli.
- She's stronger than me.
Senin takım bizimkinden daha güçlü.
- Your team is stronger than ours.
O benden daha güçlüdür.
- He is stronger than I am.
O benden daha kuvvetli.
- She's stronger than me.
Herkesin hem güçlü hem de zayıf noktaları vardır.
- Everyone has both strong and weak points.
İki insan birbirlerini mükemmel şekilde anlıyorlardı, ve birbirlerinin güçlü niteliklerine karşılıklı saygıları vardı.
- The two men understood one another perfectly, and had a mutual respect for each other's strong qualities.
Bir zincir ancak en zayıf halkası kadar kuvvetlidir.
- A chain is only as strong as its weakest link.
Bir tayfun kuvvetli rüzgarlarla ve toplu taşıma araçlarını durduran şiddetli yağmurlarla çarşamba günü Tokyo'yu vurdu.
- A typhoon hit Tokyo on Wednesday with strong winds and heavy rains stopping public transportation.
Bu kahve gerçekten sert.
- This coffee is really strong.
Dün sert rüzgarların yanı sıra, yoğun yağmur yağdı.
- Not only were there strong winds yesterday, but also it rained heavily.
Mukavva, kağıttan daha mukavemetlidir.
- Cardboard is stronger than paper.
Demli ve koyu kahvemi sevme tarzımdır.
- Dark and strong is how I like my coffee.
Bu çay çok demli. Biraz su ekle.
- The tea is too strong. Add some water.
Onun el sıkışması çok güçlüdür.
- His handshake is very strong.
Tom'un el sıkışması çok güçlü.
- Tom's handshake is very strong.
Bu merdiven benim ağırlığımı taşıyacak kadar güçlü mü?
- Is this ladder strong enough to bear my weight?
Yapı bu kadar ağırlığı taşıyacak kadar güçlü değil.
- The structure isn't strong enough to support that much weight.
Bir tayfun kuvvetli rüzgarlarla ve toplu taşıma araçlarını durduran şiddetli yağmurlarla çarşamba günü Tokyo'yu vurdu.
- A typhoon hit Tokyo on Wednesday with strong winds and heavy rains stopping public transportation.
Düşmana karşı şiddetli bir taarruza geçtiler.
- They began with a strong attack against the enemy.
Bu ipin yeterince sağlam olduğunu düşünüyor musun?
- Do you think this rope is strong enough?
Ahır küçüktü ama sağlamdı.
- The barn was small, but it was strong.
İhracaatlar güçlüyken, ithalatlar istikrarlı kalırken ülkenin ticaret dengesi geçen yıl gelişti.
- The nation's trade balance improved last year as exports were strong, while imports remained steady.
O,İngilizceyi istikrarlı bir Alman aksanıyla konuşur.
- He speaks English with a strong German accent.
O, dürüst, güçlü ve kararlar vermek için istekliydi.
- He was honest, strong, and willing to make decisions.
Tom güçlü iradelidir.
- Tom is strong-willed.
O ürkek görünüyor, ama o aslında iradeli bir kişidir.
- She seems timid, but she's actually a strong-willed person.
Boğa boğa güreşçisinden daha güçlüdür ama o neredeyse her zaman kaybeder.
- The bull is stronger than the bullfighter, but he almost always loses.
Ben kahvemi koyu severim.
- I like my coffee strong.
Bu kahve benim için çok koyu.
- This coffee is too strong for me.
Kyoto'yu ziyaret etmeni şiddetle öneriyorum.
- I strongly suggest you visit Kyoto.
Tavsiyemi dinlemenizi şiddetle ısrar ediyorum.
- I strongly urge you to follow my advice.
Onlar benim önerime kuvvetle karşı çıkıyorlar.
- They are strongly opposing my proposal.
Mariko'nun anne babası, onun bir Amerikalı ile evlenmesine kuvvetle karşılar.
- Mariko's parents are strongly opposed to her marrying an American.
The man was nearly drowned after a strong undercurrent swept him out to sea.
Jake was tall and strong.
a strong verb.
The enemy's army force was five thousand strong.
He is strong in the face of adversity.
... did and Macy's and Condell (ph) Airlines and come out stronger. ...
... the course for America to have a stronger, more vibrant economy. ...