sıklık

listen to the pronunciation of sıklık
Türkisch - Englisch
frequency

Sami showed up with increasing frequency. - Sami artan sıklıkta ortaya çıktı.

density
thick
tuft
(Denizbilim) freguency
frequence
interval
(Kimya) cyclic
rate
(Pisikoloji, Ruhbilim) incidence
denseness
frequency; density
frequency (of repetition)
closeness
thickness
compactness
sequence
sık
{s} frequent

My boss called me down for frequent absence from work. - Patronum sık sık işe gelmediğim için beni azarladı.

Fiona's letters were becoming less and less frequent. - Fiona'nın mektupları gittikçe daha az sıklıkta oluyordu.

sıklık bantları
(Bilgisayar) frequency bands
sıklık bölücü
frequency divider
sıklık bölüşümlü
(Bilgisayar) frequency division
sıklık düşürücü
(Bilgisayar) downconverter
sıklık hoplaması
(Bilgisayar) frequency hopping
sıklık kaydırmalı kiplenim
(Bilgisayar) frequency shift keying
sıklık kiplenimi
(Bilgisayar) frequency modulation
sıklık kiplenimi
frequency shift keying
sıklık kiplenimi
(Bilgisayar) FM
sıklık kuşağı
(Bilgisayar) frequency band
sıklık sapması
frequency deviation
sıklık sayacı
(Bilgisayar) frequency counter
sıklık seçiciliği
(Bilgisayar) frequency selectivity
sıklık uyumlaması
(Bilgisayar) tuning frekans
sıklık uyumlaması
(Bilgisayar) tuning
sıklık yanıtı
(Bilgisayar) frequency response
sıklık yükseltici
(Bilgisayar) up-converter
sıklık zarfları
(Dilbilim) adverbs of frequency
sıklık çarpıcı
frequency multiplier
sıklık çevikliği
frequency agility
sıklık çeşitlemesi
(Bilgisayar) frequency diversity
sıklık bozunumu
requency distortion
sıklık bölgesi tasarımı
(Bilgisayar) frequency domain design
sıklık dağılımı
frequency distribution
sıklık görünüşü
(Dilbilim) frequency aspect
sıklık histogramı
(Pisikoloji, Ruhbilim) frequency histogram
sıklık işlevi
frequency function
sıklık karakteristiği
frequency characteristic
sıklık koşulu
(Fizik) frequency condition
sıklık poligonu
(Pisikoloji, Ruhbilim) frequency polygon
sıklık sayımı
(Dilbilim) frequency count
sıklık çizelgesi
frequency table
sıklık çizeneği
(Matematik) frequency graph
sıklık çokgeni
frequency polygon
sıklık çözümlemesi
(Dilbilim) frequency analysis
sık
{s} dense

The man was hiding in a dense forest. - Adam sık bir ormanda saklanıyordu.

sık
often

He often eats breakfast there. - O, kahvaltısını sıklıkla orada yer.

She often eats breakfast there. - O, kahvaltısını sık sık orada yer.

sık
closely

This is one of Boston's most closely guarded secrets. - Bu, Boston’un en sıkı korunan sırlarından biridir.

This is one of Tatoeba's most closely guarded secrets. - Bu, Tatoeba'nın en sıkı korunan sırlarından biridir.

birikimli sıklık eğrisi
cumulative frequency curve
etkin sıklık
critical frequency
ikiz sıklık
image frequency
kritik sıklık
(Gıda,Teknik) critical frequency
pek yüksek sıklık
ultra high frequency
sık
close-timbered
sık
squeeze

She tried to squeeze the juice from the orange. - O, portakalın suyunu sıkmaya çalıştı.

I squeezed the juice out of the oranges. - Portakalların suyunu sıktım.

sık
continual
sık
clasp
sık
embarrass

She finds her parents embarrassing. - Anne ve babasını can sıkıcı buluyor.

It's something really embarrassing. - Bu gerçekten sıkıcı bir şey.

sık
clench

Tom's hands were tightly clenched into fists. - Tom'un elleri sıkıca yumruk haline getirildi.

You can't shake someone's hand with a clenched fist. - Sıkılmış bir yumrukla kimsenin elini sıkamazsın.

sık
compact

Tom has a trash compactor. - Tom'un bir çöp sıkıştırıcısı var.

video sıklık
(Bilgisayar) video frequency
sık
oppress

The silence is oppressive. - Sessizlik can sıkıcıdır.

sık
serried
sık
{f} oppressed
sık
{f} constricting
sık
constrict
sık
{s} thick

The forest was thick and impenetrable. - Orman sık ve aşılmazdı.

The snow began to fall so thickly that the little boy could not see his own hand. - Kar o kadar sık düşmeye başladı ki küçük çocuk kendi elini göremedi.

sık
frequently as
açısal sıklık
angular frequency
beklenen sıklık
(Pisikoloji, Ruhbilim) expected frequency
birikimli sıklık
cumulative frequency
birim maliyeti; frekans (sıklık) yükseltici
(Askeri) unit cost; upconverter
bohr sıklık koşulu
(Fizik) bohr frequency condition
doğal sıklık
natural frequency
evre sıklık bozunumu
phase frequency distortion
evre/sıklık bozunumu
phase/frequency distortion
salt sıklık
absolute frequency
sık
thickly

The snow began to fall so thickly that the little boy could not see his own hand. - Kar o kadar sık düşmeye başladı ki küçük çocuk kendi elini göremedi.

sık
(placing things) close together
sık
close (weave, knit)
sık
dense, thick; frequent; closely; frequently
sık
frequently

Tom is frequently late for school. - Tom sık sık okula geç kalır.

She was frequently late for school. - O sık sık okula geç kalırdı.

sık
placed or spaced close together; dense, thick
sık
(weaving, knitting) closely
sık
close

Tom closed his eyes tightly. - Tom gözlerini sıkıca kapattı.

Tom's family is close-knit and loving. - Tom'un ailesi sıkı fıkı ve sevgi doludur.

sık
constricted
temel sıklık
fundamental frequency
Türkisch - Türkisch
Sık olma durumu
Sıkça geçen, kullanımı sık olma
Frekans
(Osmanlı Dönemi) SEHANET
(Osmanlı Dönemi) SEFAKA
(Osmanlı Dönemi) TİZÎ
Sık
(Osmanlı Dönemi) TİZ
sık
Mısırlar yetişirken aralarından sökülen fazla mısırlar
sık
Kısa zaman aralıklarıyla, az aralıklarla
sık
Çok bulunan, çok rastlanan
sık
Benzerleri veya parçaları arasında çok az aralık bulunan, seyrek karşıtı. Çok bulunan, çok rastlanan
sık
Aralıksız olarak, aralarında az aralık bırakarak
sık
Benzerleri veya parçaları arasında çok az aralık bulunan, seyrek karşıtı
sıklık
Favoriten