İyi ki, Tom oradaydı.
- Luckily, Tom was there.
İyi ki kimse ıslanmadı.
- Luckily nobody got wet.
Allah'tan Tom orada değildi.
- Luckily, Tom wasn't there.
Allah'tan hava iyiydi.
- Luckily, the weather was good.
Çok şükür hava düzeldi.
- Luckily, the weather turned out fine.
Şansa bak ki, biletleri dün almıştım.
- Luckily, I was able to get the tickets yesterday.
Allahtan, birincilik ödülünü kazandı.
- Luckily, I won first prize.
Allahtan iki şoför de emniyet kemeri takıyordu.
- Luckily, both of the drivers were wearing seat belts.
Neyse ki, o oyunu kazandı.
- Luckily, he won the game.
Neyse ki bu hafta hava sıcaktı.
- Luckily, it was warm this week.
Misafirler erken geldi, ama bereket versin ki ben zaten yemek yapmayı bitirmiştim.
- The guests have arrived early, but luckily I had already finished cooking.
Bereket versin ki iki şoför de emniyet kemeri takıyordu.
- Luckily, both of the drivers were wearing seat belts.
Şans eseri o beni görmedi.
- Luckily he did not see me.
Şans eseri, Tom'un ödünç alabileceğim biraz parası vardı.
- Luckily, Tom had some money I could borrow.
Çok şükür ki, şehrin daha eski kısımları müttefiklerin bombalarından korundu.
- Fortunately, the older part of the city was spared from the Allies' bombs.
Ben ne şanslı bir çocuk olduğumu biliyorum.
- I know what a lucky boy I am.
İyi bir sağlığa sahip olduğum için, kendimi şanslı sayıyorum.
- I count myself lucky in having good health.
Neyse ki yolculardan hiçbiri yaralanmadı.
- Fortunately none of the passengers were injured.
Neyse ki, seni konuşturdum.
- Fortunately, I've got you to talk to.
Bereket versin ki, yolda fırtınayla karşılaşmadılar.
- Fortunately they had no storms on the way.
Bereket versin ki Tom kazada ölmedi.
- Fortunately, Tom didn't die in the accident.
Allah'tan Tom kazada ölmedi.
- Fortunately, Tom didn't die in the accident.
Çok şükür artık genç değiliz.
- Fortunately we are no longer young.
Çok şükür ki, şehrin daha eski kısımları müttefiklerin bombalarından korundu.
- Fortunately, the older part of the city was spared from the Allies' bombs.
İyi ki Mary de Tom'un hissettiği aynı şekilde hissetti.
- Fortunately Mary felt the same way as did Tom.
İyi ki, hiçbir yolcu yaralanmadı.
- Fortunately, no passengers were injured.
Allahtan, kimse yaralanmadı.
- Fortunately, no one was hurt.
They luckily escaped injury.
The downed pilot is very lucky to be alive.
a lucky hour.
... But luckily, ...
... And luckily for us, they don't spread out evenly, ...