i̇htimâller

listen to the pronunciation of i̇htimâller
Türkisch - Türkisch
(Osmanlı Dönemi) MAHAMİL
(Osmanlı Dönemi) TEKADİR
ihtimal
Bir şeyin olabilmesi durumu, olabilirlik, olasılık
ihtimal
Belki, ola ki
ihtimal
Bir şeyin olabilmesi durumu, olabilirlik, olasılık: "Bana bak yavrum, evlenmek ihtimalim yoktur, buna inan."- H. E. Adıvar
ihtimal
Belki, ola ki: "İhtimal, semiz ve romatizmalı olan bu adam, suya ayağını bile değdirmemiştir."- F. R. Atay
ihtimaller hesabı
Olasılık hesabı
İHTİMAL
(Osmanlı Dönemi) (Haml. den) Mümkün olma, belki. Olması mümkün görünmek
İHTİMAL
(Osmanlı Dönemi) Kabul eylemek
İHTİMAL
(Osmanlı Dönemi) Yükselip götürmek
İHTİMAL
(Osmanlı Dönemi) İhsana mukabil şükretmek
İHTİMAL
(Osmanlı Dönemi) Kızma ve hiddetlenmekten dolayı yüzünün rengi değişmek
İhtimal
(Osmanlı Dönemi) YAHTEMİL
Türkisch - Englisch

Definition von i̇htimâller im Türkisch Englisch wörterbuch

ihtimal
possibility

Tom couldn't rule out the possibility that someone had lit his house on fire. - Tom birinin evini ateşte yakmış olması ihtimalini kabul edemedi.

Tom seems to be unwilling to even consider the possibility that he is wrong. - Tom hatalı olduğu ihtimalini düşünmeye bile isteksiz görünüyor.

ihtimal
{i} chance

There was no chance to finish the job on time. - İşi zamanında bitirmek için hiçbir ihtimal yoktu.

If by any chance he's busy, help him. - Bir ihtimal meşgul olursa, ona yardım et.

ihtimal
{i} probability

The probability of Tom being punished is very small. - Tom'un cezalandırılma ihtimali çok düşüktür.

In all probability, the money will not be paid. - Çok büyük bir ihtimalle para ödenmeyecek.

ihtimal
prospect

They now face the prospect of having to wear a cycling helmet by law. - Onlar yasayla bisiklet kaskı giymek zorunda kalma ihtimali ile karşı karşıyalar.

It's a depressing prospect. - Çok iç karartıcı bir ihtimal.

ihtimal
{i} likelihood

Is there any likelihood of his coming? - Onun gelme ihtimali var mı?

In all likelihood, you will pass the entrance exam if you use this textbook. - Büyük bir ihtimalle, bu ders kitabını kullanırsan, giriş sınavını geçeceksin.

ihtimal
{i} contingency
ihtimal
possible

That's possible but highly unlikely. - Bu mümkün ama son derece düşük ihtimal.

ihtimal
outlook
ihtimal
possibly
ihtimal
contingent
prior ihtimaller
(İstatistik) önsel ihtimaller
ihtimal
eventuality
ihtimaller
odds

Tom is well aware of the odds. - Tom ihtimallerin farkındadır.

He beat the odds and was successful. - O, ihtimalleri yendi ve başarılı oldu.

ihtimal
presumption
ihtimal
probability, likelihood, likeliness
ihtimal
probably, in all likelihood
ihtimal
odds

He beat the odds and was successful. - O, ihtimalleri yendi ve başarılı oldu.

Tom is well aware of the odds. - Tom ihtimallerin farkındadır.

ihtimal
probability, possibility, chance, contingency; probably, very likely, eventually
ihtimal
potentiality
ihtimal
verisimilitude
ihtimal
sight
ihtimal
peradventure
ihtimal
potential
ihtimal
probability (expectation)
posterior ihtimaller
(İstatistik) posterior probabilities