Hoşuna gitsin ya da gitmesin, her durumda erken ayrılmak zorundasın.
 - In any case, you have to leave early, whether you like it or not.
O beni aradığında evden ayrılmak üzereydim.
 - I was about to leave my house when she rang me up.
Konuyu ona bırakmaktan başka seçeneğimiz yoktu.
 - We had no choice but to leave the matter to him.
Dışarı çıkmadan önce kapıyı kilitlemeden bırakmak onun dikkatsizliğiydi.
 - It was careless of her to leave the door unlocked when she went out.
O az önce izinli gitti.
 - He's just gone on leave.
Tom Mary'nin erken ayrılması için izin verdi.
 - Tom allowed Mary to leave early.
Gitmek isteyen birini kalmaya zorlayamazsın. Eğer kalmak istersem, beni gitmeye zorlayabilirler mi?
 - You cannot force someone to stay if they want to leave. If I want to stay, can they force me to leave?
Daha uzun süre kalmak istiyorum ama gitmek zorundayım.
 - I'd like stay longer, but I have to leave.
Ben yola çıkmak için hazır değildim.
 - I wasn't ready to leave.
Hemen yola çıkmak zorundayız.
 - We have to leave at once.
Vedalaşmadan gitmek istediğine emin misin?
 - Are you sure you want to leave without saying goodbye?
Vedalaşmadan gitmek istemedim.
 - I didn't want to leave without saying goodbye.