dersim

listen to the pronunciation of dersim
Türkisch - Englisch

Definition von dersim im Türkisch Englisch wörterbuch

ders
lesson

The lesson is science. - Dersimiz fen bilgisi.

In Soviet Russia, lesson teaches teacher! - Sovyet Rusya'da ders öğretmene öğretir!

ders
class

The mathematics class is good. - Matematik dersi iyidir.

You must not speak Japanese during the class. - Ders esnasında Japonca konuşmamalısınız.

ders
{i} lecture

His lectures are terribly boring. - Onun dersleri korkunç sıkıcı.

The lecture is composed by two parts, one theoretical, the other practical. - Ders iki bölümden oluşuyor; biri teorik, diğeri pratik.

ders
subject

Mathematics is his best subject. - Matematik onun en iyi dersidir.

Physics is my weak subject. - Fizik benim zayıf dersim.

ders
instruction

Instructional videos are a key component of many online courses. - Öğretim videolar birçok çevrim içi derslerin önemli bir bileşenidir.

ders
moral

What's the moral of the story? - Hikayeden alınacak ders nedir?

What's the moral of this story? - Bu hikayeden alınacak ders nedir?

ders
period

Tom went to talk to Mary as soon as the period ended. - Ders saati biter bitmez Tom Mary ile konuşmaya gitti.

We have French in third period. - 3. dönemde Fransızca dersimiz var.

ders
teaching

Our principal does no teaching. - Okulu müdürümüz derse girmez.

In Flanders between 10 and 20 percent of professors and lecturers teaching in English did not attain the required language level. - Flandre'da İngilizce olarak ders veren profesör ve öğretim elemanlarının yüzde 10 ila 20 arasındakileri, gerekli dil seviyesine ulaşmadılar.

ders
training
ders
lesson, class, course, lecture, subject; lesson, moral, example, warning
ders
(ibret) one in the eye
ders
morals
ders
object lesson
ders
lesson, class; course
ders
warning, example, lesson
ders
example

We should follow his example. - Biz onun dersini izlemeliyiz.

Türkisch - Türkisch

Definition von dersim im Türkisch Türkisch wörterbuch

ders
Öğretmenin öğrenciye belirli bir sürede verdiği bilgi: "Mektepten kaçmıyor, bazı derslerden zevk alıp saatlerce çalıştığım oluyordu."- S. F. Abasıyanık
DERS
(Osmanlı Dönemi) Tenbih, tâlimat, vazife. Bir şeyi öğrenmek için muallim veya o işi iyi bilen birisinden azar azar alınan vazife
DERS
(Osmanlı Dönemi) Akıl
ders
Bu bilgi aktarımı için ayrılan süre. Öğrencinin öğrenmek zorunda olduğu bilgi: "Bir yakınlık kurmak için derslerini soracak oluyordu."- N. Cumalı
ders
Bir olayın bellekte bıraktığı öğretici iz, öğüt, ibret: "En iyisi, kıyının verdiği şu ekoloji dersini uygulamak mı dersiniz?"- H. Taner
Ders
sebak
ders
Öğretmenin öğrenciye sınıfta, belirli bir sürede verdiği bilgi
ders
Bir olayın bellekte bıraktığı öğretici iz, öğüt, ibret
ders
Öğrencinin öğrenmek zorunda olduğu bilgi
ders
Bu bilgi aktarımı için ayrılan süre