She threw a glance at us.
- O bize bir bakış fırlattı.
I could tell at a glance that something was wrong.
- Bir bakışta yanlış bir şey olduğunu söyleyebildim.
She has an absent look on her face.
- Yüzünde dalgın bir bakışı vardı.
If looks could kill, I'd be dead by now.
- Eğer bakışlar öldürebilse, ben zaten şimdiden ölmüş olurum.
The war affected the way the Japanese view nuclear weapons.
- Savaş Japonların nükleer silahlara bakış şeklini değiştirdi.
This is a valid point of view.
- Bu geçerli bir bakış açısıdır.
At first blush, Tom's suggestion seemed feasible.
- İlk bakışta, Tom'un önerisi mümkün görünüyordu.
Our peoples have more in common than can be seen at first sight.
- Bizim halkların ilk bakışta görülebilenden daha çok ortak yönleri var.
The mere sight of a dog made her afraid.
- Bir köpeğin sadece bakışı onu korkuttu.
You have bedroom eyes.
- Davetkar bakışların var.
I saw the look of terror in Tom's eyes.
- Tom'un gözlerinde terör bakışını gördüm.
A person's way of looking at something depends on his situation.
- Bir kişinin bir şeye bakış şekli onun durumuna bağlıdır.
Your way of looking at something depends on your situation.
- Bir şeye bakış şeklin senin durumuna bağlıdır.
There are other aspects.
- Diğer bakış açıları var.