Tatoeba'ya yüzlerce cümle yazmak isterdim ama yapmam gereken şeyler var.
 - I would love to write hundreds of sentences on Tatoeba, but I've got things to do.
Diğerleri hakkında kötü şeyler söyleme.
 - Don't say bad things about others.
Kimse eşyanın nasıl yapıldığını açıklayamadı.
 - Nobody could explain how the thing was made.
Lütfen eşyalarımı oldukları gibi bırakın.
 - Please leave my things as they are.
Bütün bu şeyi planlayan kişi sen miydin?
 - Were you the one who planned this whole thing?
Böyle bir şey olacak son kişi olduğunuzu düşündüm.
 - I thought you'd be the last person to do such a thing.
Biz olaylara kızmamalıyız: onlar hiç umursamıyor.
 - We must not get angry at things: they don't care at all.
Olayları gerçekten oldukları gibi görmeye çalış.
 - Try to see things as they really are.
Tüm canlılar varlığın tek zincirine bağlıdırlar.
 - All living things are connected in one chain of being.
Yeryüzündeki tüm canlılar karbon içerirler.
 - All living things on Earth contain carbon.
Tom'un yolculuğu sırasında yanına alacağı şeylerin listesinde ilk nesne cep telefonu şarjıydı.
 - The first item on Tom's list of things to take with him on his trip is his mobile phone recharger.
Ben nesneleri sınıflandırmada iyi değilim.
 - I'm not good at classifying things.
İhtiyaç duymadığım pek çok şeyim var.
 - I have so many things I don't need.
Yapmanıza ihtiyaç duyduğum bir şey daha var.
 - There's one more thing I need you to do.
Öyle şeyler konusunda bilgim yok.
 - I don't know about things like that.
Konuları sallantıda bırakmayı sevmiyorum.
 - I don't like to leave things up in the air.
Tom başka hiç kimsenin yapmak istediği her şeyi yapmak için gönüllüydü.
 - Tom volunteered to do all the things no one else wanted to do.
Hiç kimse şimdiye kadar böyle bir şey görmedi.
 - No one ever saw such a thing.