The only goal of the final match was scored by Andrés Iniesta.
 - Final maçındaki tek gol Andrés Iniesta tarafından atıldı.
Ken's father loved Ken all the more because he was his only son.
 - Baba Ken'i haydi haydi severdi,çünkü onun tek oğluydu.
One, three, and five are odd numbers.
 - Bir, üç ve beş tek sayılardır.
Replace the old tires with new ones.
 - Eski tekerlekleri yenisiyle değiştir.
She was my sole source of happiness.
 - Tek mutluluk kaynağım oldu.
For him, divorce is a good invention, with one sole disadvantage: you have to get married first.
 - Onun için boşanma tek dezavantajla iyi bir buluş: ilk önce evlenmek zorundasın.
She left without saying even a single word.
 - Tek bir kelime bile etmeden ayrıldı.
I don't have a single enemy.
 - Benim tek bir düşmanım yok.
His technique was unique and absolutely amazing.
 - Onun tekniği eşsiz ve kesinlikle şaşırtıcıydı.
United States want to be the World unique superpower.
 - Amerika Birleşik Devletleri dünyadaki tek süper güç olmak istiyor.
One, three, five, seven and nine are odd numbers.
 - Bir, üç, beş, yedi ve dokuz tek sayılardır.
Tapirs are odd-toed ungulates.
 - Tapirler tek toynaklıdır.
Everyone has the right to own property alone as well as in association with others.
 - Her şahıs tek başına veya başkalarıyla birlikte mal ve mülk sahibi olma hakkına sahiptir.
She is used to living alone.
 - Tek başına yaşıyordu.
She leads a solitary life in a remote area of Scotland.
 - O, İskoçya'nın uzak bir bölgesinde tek başına bir hayat sürüyor.
Tom offered to carry Mary's suitcase, but she told him she wanted to carry it herself.
 - Tom, Mary'ye valizini taşımayı teklif etti ama Mary, valizi kendisinin taşımak istediğini söyledi.
There are no wheels on this suitcase.
 - Bu bavulda tekerlekler yok.
I offered to fix Tom's flat tire.
 - Tom'un patlak tekerini tamir etmeyi önerdim.
He flatly refused her requests for help.
 - Onun yardım teklifini açıkça reddetti.
History is merely repeating itself.
 - Tarih sadece kendini tekrarlıyor.
The one and only dessert my son eats is chocolate cake.
 - Oğlumun yediği bir çeşit ve tek tatlı çikolatalı pastadır.
Tom's pissed off because he's not the one and only.
 - Tom tek olmadığından dolayı sinirli.
The opening address alone lasted one hour.
 - Açılış konuşması tek başına bir saat sürdü.
To form the plural in Esperanto, add a j to the singular.
 - Esperantoda çoğul oluşturmak için tekil isme j ekle.
Tom's only companion is his dog.
 - Tom'un tek arkadaşı onun köpeğidir.
Sami's only companion was his dog.
 - Sami'nin tek arkadaşı onun köpeğiydi.
Tom's pissed off because he's not the one and only.
 - Tom tek olmadığından dolayı sinirli.
The one and only dessert my son eats is chocolate cake.
 - Oğlumun yediği bir çeşit ve tek tatlı çikolatalı pastadır.
A unicycle has one wheel.
 - Tek tekerli bisikletin tek tekeri vardır.
The United States annexed Texas in 1845.
 - ABD 1845'te Teksas'ı topraklarına kattı.
I bid you greetings and may there be peace through fellowship between us.
 - Sana selam teklif ediyorum ve aramızdaki arkadaşlık yoluyla barış olabilir mi.
All you have to do is to cultivate the ability to put yourself in the other fellow's place.
 - Tek yapmanız gereken, kendinizi diğer arkadaşın yerine koyma yeteneğini geliştirmek.
After the Singularity, we will all have nine dimensional sex organs.
 - Tekillikten sonra, hepimizin dokuz boyutlu cinsel organları olacak.
To form the plural in Esperanto, add a j to the singular.
 - Esperantoda çoğul oluşturmak için tekil isme j ekle.
Just because I'm alone doesn't mean I'm lonely.
 - Tek başıma olmam yalnız olduğum anlamına gelmez.
To Japanese, an American baby sleeping by himself seems lonely.
 - Japonlara göre, tek başına uyuyan bir Amerikan bebeği yalnız görünüyor.
Individual atoms can combine with other atoms to form molecules.
 - Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.
He was opposed to monopolies.
 - O, tekellere karşıydı.
I think that monolingualism is very limiting.
 - Bence tek dillilik çok sınırlı.
Amelia Earhart was the first woman to fly across the Atlantic solo.
 - Amelia Earhart Atlantiği tek başına uçarak geçen ilk kadındı.
Charles Lindbergh made the first solo flight across the Atlantic Ocean in 1927.
 - Charles Lindbergh, Atlantik Okyanusu'nda, 1927 yılında ilk tek kişilik uçuşunu yaptı.
Running was my only defense.
 - Koşu benim tek savunmamdı.
Sometimes, I feel like a hamster running on a wheel.
 - Bazen kendimi tekerlek üzerinde koşan bir hamster gibi hissediyorum.
Tom lived alone for several years.
 - Tom yıllarca tek başına yaşadı.
He reiterated this advice several more times during the meeting.
 - O, bu öğüdü toplantı boyunca birkaç defa daha tekrarladı.
One, three, five, seven and nine are odd numbers.
 - Bir, üç, beş, yedi ve dokuz tek sayılardır.
One, three, and five are odd numbers.
 - Bir, üç ve beş tek sayılardır.
Patiently, he collected the facts, one by one.
 - Sabırla, o gerçekleri tek tek topladı.
Mary took out the eggs one by one.
 - Mary yumurtaları tek tek çıkardı.
Instead of using disposable chopsticks, it's better to use plastic chopsticks that you can wash.
 - Tek kullanımlık çubukları kullanma yerine yıkayabileceğin plastik çubukları kullanmak daha iyi.
He regards women as disposable pleasures rather than as meaningful pursuits.
 - O, kadınları anlamlı bir meşgale olmaktan daha ziyade tek kullanımlık zevk olarak görüyor.
Hiroko sat there all alone.
 - Hiroko orada tek başına oturdu.
She is used to living alone.
 - Tek başına yaşıyordu.
What is written on the road sign? - ONE WAY.
 - Trafik işaretinde ne yazılı? - TEK YÖN.
What is written on the road sign? - ONE WAY.
 - Yol işaretinde ne yazılı? - TEK YÖN.
This is a one-way street.
 - Bu tek yönlü bir sokak.
Be careful not to drive the wrong way on a one-way street.
 - Tek yönlü bir caddede ters yönde sürmemeye dikkat edin.
In a word, I think he is an idiot.
 - Bence tek kelimeyle o bir idiot.
In a word, it's ridiculous.
 - Tek kelimeyle, gülünç.
You can't just decide things unilaterally like that. We have to come to a consensus.
 - Tek taraflı olarak işlere karar veremezsin. Bir fikir birliğine varmalıyız.
Tom's boss made a unilateral decision to close several small branches of the company.
 - Tom'un patronu şirketin birkaç küçük şubesini kapatmak için tek taraflı bir karar aldı.
Did you come by yourself today?
 - Bugün tek başına mı geldin?
I don't like your going there by yourself.
 - Oraya tek başına gitmeni istemiyorum.
She did it single-handedly.
 - O bunu tek başına yaptı.
Tom did it single-handedly.
 - Tom bunu tek başına yaptı.
The fish in this river are few and far between.
 - Bu nehirde balıklar tek tük.
I have a stand-alone personal computer.
 - Benim tek başına kişisel bir bilgisayarım var.
Misfortune never comes singly.
 - Talihsizlik asla tek başına gelmez.
I bear in mind that misfortunes never come singly.
 - Talihsizliklerin asla tek başına gelmediklerini unutmuyorum.
Amelia Earhart was the first woman to fly across the Atlantic solo.
 - Amelia Earhart Atlantiği tek başına uçarak geçen ilk kadındı.
Whether you’re flying solo or in a relationship, I'll be thinking of you this Valentine’s Day.
 - İster tek başına uçuyor ol, ister bir ilişki içinde ol, bu Sevgililer Günü seni düşünüyor olacağım.
Did God really create the earth in a single day?
 - Tanrı, dünyayı gerçekten tek bir günde mi yarattı?
Get both a phone and internet access in a single package!
 - Tek bir pakette hem bir telefon hem de bir internet erişimi alın!
He wore a top hat and a monocle.
 - O bir silindir şapka ve bir tek gözlük taktı.
Chinese is a monosyllabic language.
 - Çince tek heceli bir dildir.
The word злой is the only monosyllabic Russian adjective.
 - злой sözcüğü tek heceli tek Rusça sıfattır.
That is a unicellular organism.
 - Bu tek hücreli bir organizmadır.
The amoeba is a unicellular organism.
 - Amip tek hücreli bir varlıktır.
Tom is managing just fine.
 - Tom tek kelimeyle iyi yönetiyor.
This application just eats up your battery.
 - Bu uygulama, tek kelimeyle, pilini tüketiyor.
Charles Lindbergh made the first solo flight across the Atlantic Ocean in 1927.
 - Charles Lindbergh, Atlantik Okyanusu'nda, 1927 yılında ilk tek kişilik uçuşunu yaptı.
Would you like a single room?
 - Tek kişilik bir oda ister misin?
I'd like to reserve a single room.
 - Tek kişilik oda rezervasyonu yaptırmak istiyorum.
I love playing solitaire.
 - Tek kişilik iskambil oyunu oynamayı severim.
Sporadic gunfire was heard in the distance.
 - Tek tük silah sesleri uzaktan duyuldu.
I found holes here and there.
 - Tek tük delikler buldum.
There were books lying here and there in the room.
 - Odada tek tük kitaplar vardı.