Ken's father loved Ken all the more because he was his only son.
- Baba Ken'i haydi haydi severdi,çünkü onun tek oğluydu.
The only goal of the final match was scored by Andrés Iniesta.
- Final maçındaki tek gol Andrés Iniesta tarafından atıldı.
Kill two birds with one stone.
- Tek bir taşla iki kuş öldür.
Writing two separate words when it should be written as one is a big problem in Norway.
- Tek yazılması gereken iki kelimeyi, iki ayrı kelime olarak yazmak Norveç'te büyük bir problemdir.
For him, divorce is a good invention, with one sole disadvantage: you have to get married first.
- Onun için boşanma tek dezavantajla iyi bir buluş: ilk önce evlenmek zorundasın.
Being an only child, he was the sole inheritor.
- O, tek çocuk olduğu için, tek mirasçıydı.
I don't have a single enemy.
- Benim tek bir düşmanım yok.
In Japan almost all roads are single lane.
- Japonya'da neredeyse tüm yollar tek şerittir.
United States want to be the World unique superpower.
- Amerika Birleşik Devletleri dünyadaki tek süper güç olmak istiyor.
His technique was unique and absolutely amazing.
- Tekniği eşsiz ve kesinlikle muhteşemdi.
Mary does not like odd numbers.
- Mary tek sayılardan hoşlanmaz.
One, three, and five are odd numbers.
- Bir, üç ve beş tek sayılardır.
She likes to walk alone.
- O tek başına yürümeyi sever.
Everyone has the right to own property alone as well as in association with others.
- Her şahıs tek başına veya başkalarıyla birlikte mal ve mülk sahibi olma hakkına sahiptir.
She leads a solitary life in a remote area of Scotland.
- O, İskoçya'nın uzak bir bölgesinde tek başına bir hayat sürüyor.
There are no wheels on this suitcase.
- Bu bavulda tekerlekler yok.
I cannot carry this suitcase by myself.
- Bu bavulu tek başıma taşıyamıyorum.
The rear tire of my bicycle is flat.
- Bisikletimin arka tekerleği patlak.
He flatly refused her requests for help.
- Onun yardım teklifini açıkça reddetti.
History is merely repeating itself.
- Tarih sadece kendini tekrarlıyor.
The one and only dessert my son eats is chocolate cake.
- Oğlumun yediği bir çeşit ve tek tatlı çikolatalı pastadır.
This is the one and only thing he can do. He can't do anything else.
- Bu onun yapabileceği tek şey. Başka bir şey yapamaz.
She added in her letter that she would write again soon.
- O yakında tekrar yazacağını mektubunda ekledi.
Tom is a technology addict.
- Tom bir teknoloji bağımlısı.
Tom's only companion is his dog.
- Tom'un tek arkadaşı onun köpeğidir.
Sami's only companion was his dog.
- Sami'nin tek arkadaşı onun köpeğiydi.
The one and only dessert my son eats is chocolate cake.
- Oğlumun yediği bir çeşit ve tek tatlı çikolatalı pastadır.
Tom claims one and only one god exists.
- Tom tek ve sadece tek bir tanrı olduğunu iddia eder.
A unicycle has one wheel.
- Tek tekerli bisikletin tek tekeri vardır.
A unicycle has only one wheel.
- Tek tekerlekli bir bisikletin sadece bir tekeri vardır.
All you have to do is to cultivate the ability to put yourself in the other fellow's place.
- Tek yapmanız gereken, kendinizi diğer arkadaşın yerine koyma yeteneğini geliştirmek.
I bid you greetings and may there be peace through fellowship between us.
- Sana selam teklif ediyorum ve aramızdaki arkadaşlık yoluyla barış olabilir mi.
In English, we should use the pronouns a or an before singular nouns like house, dog, radio, computer, etc.
- İngilizcede a ya da an gibi zamirleri house, dog, radio, computer, v.b. tekil isimlerin önünde kullanırız.
To form the plural in Esperanto, add a j to the singular.
- Esperantoda çoğul oluşturmak için tekil isme j ekle.
To Japanese, an American baby sleeping by himself seems lonely.
- Japonlara göre, tek başına uyuyan bir Amerikan bebeği yalnız görünüyor.
Just because I'm alone doesn't mean I'm lonely.
- Tek başıma olmam yalnız olduğum anlamına gelmez.
Individual atoms can combine with other atoms to form molecules.
- Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.
He was opposed to monopolies.
- O, tekellere karşıydı.
Our store has a monopoly on this item.
- Mağazamız bu üründe tekel olmuş durumda.
Whether you’re flying solo or in a relationship, I'll be thinking of you this Valentine’s Day.
- İster tek başına uçuyor ol, ister bir ilişki içinde ol, bu Sevgililer Günü seni düşünüyor olacağım.
Charles Lindbergh made the first solo flight across the Atlantic Ocean in 1927.
- Charles Lindbergh, Atlantik Okyanusu'nda, 1927 yılında ilk tek kişilik uçuşunu yaptı.
It must be terribly difficult, running her household on her own after divorcing.
- Boşandıktan sonra evinde tek başına koşuşturmak son derece zor olmalı.
The deer was running by itself.
- Geyik tek başına koşuyordu.
He reiterated this advice several more times during the meeting.
- O, bu öğüdü toplantı boyunca birkaç defa daha tekrarladı.
I repeated the word several times for her.
- Kelimeyi onun için birkaç kez tekrar ettim.
Mary does not like odd numbers.
- Mary tek sayılardan hoşlanmaz.
One, three, five, seven and nine are odd numbers.
- Bir, üç, beş, yedi ve dokuz tek sayılardır.
There are over 100 billion stars in the Milky Way galaxy. If you tried to count them one by one, it would take you over 3000 years!
- Samanyolu galaksisinde 100 milyardan çok yıldız vardır. Eğer onları tek tek saymaya çalışsaydınız bu 3000 yıldan fazla sürerdi!
Mary took out the eggs one by one.
- Mary yumurtaları tek tek çıkardı.
It is best to use plastic chopsticks to eat and wash later, instead of using disposable chopsticks.
- Tek kullanımlık yemek çubuklarını kullanma yerine yemek yemek ve daha sonra yıkamak için plastik yemek çubuklarını kullanmak en iyisi.
Volunteers distributed tea in disposable cups.
- Gönüllüler tek kullanımlık bardaklarda çay dağıttı.
She likes to walk alone.
- O tek başına yürümeyi sever.
Everyone has the right to own property alone as well as in association with others.
- Her şahıs tek başına veya başkalarıyla birlikte mal ve mülk sahibi olma hakkına sahiptir.
What is written on the road sign? - ONE WAY.
- Yol işaretinde ne yazılı? - TEK YÖN.
What is written on the road sign? - ONE WAY.
- Trafik işaretinde ne yazılı? - TEK YÖN.
This is a one-way street.
- Bu tek yönlü bir sokak.
Be careful not to drive the wrong way on a one-way street.
- Tek yönlü bir caddede ters yönde sürmemeye dikkat edin.
In a word, she isn't any use.
- Tek kelimeyle, O işe yaramaz.
In a word, it's ridiculous.
- Tek kelimeyle, gülünç.
You can't just decide things unilaterally like that. We have to come to a consensus.
- Tek taraflı olarak işlere karar veremezsin. Bir fikir birliğine varmalıyız.
Tom's boss made a unilateral decision to close several small branches of the company.
- Tom'un patronu şirketin birkaç küçük şubesini kapatmak için tek taraflı bir karar aldı.
I think it's highly unlikely that you'll be able to do that by yourself.
- Senin onu tek başına yapabilmenin pek olası olmadığını düşünüyorum.
Did you come by yourself today?
- Bugün tek başına mı geldin?
She did it single-handedly.
- O bunu tek başına yaptı.
Tom did it single-handedly.
- Tom bunu tek başına yaptı.
The fish in this river are few and far between.
- Bu nehirde balıklar tek tük.
I have a stand-alone personal computer.
- Benim tek başına kişisel bir bilgisayarım var.
I bear in mind that misfortunes never come singly.
- Talihsizliklerin asla tek başına gelmediklerini unutmuyorum.
Misfortune never comes singly.
- Talihsizlik asla tek başına gelmez.
Lindbergh's solo nonstop transatlantic flight was a remarkable accomplishment.
- Lindbergh'in tek başına sürekli transatlantik uçuşu kayda değer bir başarıydı.
Whether you’re flying solo or in a relationship, I'll be thinking of you this Valentine’s Day.
- İster tek başına uçuyor ol, ister bir ilişki içinde ol, bu Sevgililer Günü seni düşünüyor olacağım.
She left without saying even a single word.
- Tek bir kelime bile etmeden ayrıldı.
There isn't a single cloud in the sky.
- Gökyüzünde tek bir bulut yok.
He wore a top hat and a monocle.
- O bir silindir şapka ve bir tek gözlük taktı.
The word злой is the only monosyllabic Russian adjective.
- злой sözcüğü tek heceli tek Rusça sıfattır.
Chinese is a monosyllabic language.
- Çince tek heceli bir dildir.
The amoeba is a unicellular organism.
- Amip tek hücreli bir varlıktır.
That is a unicellular organism.
- Bu tek hücreli bir organizmadır.
Tom is just different.
- Tom tek kelimeyle farklı.
It looks just perfect.
- Tek kelimeyle harika görünüyor.
Charles Lindbergh made the first solo flight across the Atlantic Ocean in 1927.
- Charles Lindbergh, Atlantik Okyanusu'nda, 1927 yılında ilk tek kişilik uçuşunu yaptı.
A single room with bath, please.
- Tek kişilik banyolu ada, lütfen.
Would you like a single room?
- Tek kişilik bir oda ister misin?
I love playing solitaire.
- Tek kişilik iskambil oyunu oynamayı severim.
Sporadic gunfire was heard in the distance.
- Tek tük silah sesleri uzaktan duyuldu.
I found holes here and there.
- Tek tük delikler buldum.
There were books lying here and there in the room.
- Odada tek tük kitaplar vardı.