In addition many groups have been formed so that the elderly can socialize with one another and remain active participants in American life.
- Ek olarak yaşlılar birbirleriyle sosyalleşebilsin ve Amerikan hayatının aktif üyeleri olarak kalabilsinler diye birçok topluluk kurulmuştur.
I know one of them but not the other.
- Birini tanıyorum da ötekini değil.
There isn't a single cloud in the sky.
- Gökyüzünde tek bir bulut yok.
She left without saying even a single word.
- Tek bir kelime bile etmeden ayrıldı.
He wore a top hat and a monocle.
- O bir silindir şapka ve bir tek gözlük taktı.
Monopoly is a popular game for families to play.
- Monopoly ailelerin oynaması için popüler bir oyun.
We generally drink tea after a meal.
- Biz genellikle bir öğünden sonra çay içeriz.
Is there anything to drink in the refrigerator?
- Buzdolabında içilebilecek herhangi bir şey var mı?
It isn't a real apartment.
- O, gerçek bir daire değildir.
Can you tell the twins apart?
- İkizleri birbirinden ayırtedebilir misin?
Please put a lump of sugar in my coffee.
- Kahveme bir küp şeker koyun lütfen.
One lump of sugar, please.
- Bir küp şeker, lütfen.
Nobody can be a head coach of a soccer team without being a soccer player.
- Hiç kimse futbolcu olmadan bir futbol takımının teknik direktörü olamaz.
Two heads are better than one.
- Bir elin nesi var, iki elin sesi var.
Don't lend money to someone who can't have a morning erection.
- Sabah ereksiyonu olmayan birine ödünç para verme.
The soldiers have erected a peace monument.
- Askerler bir barış anıtı diktiler.
Washington is the capital of the United States.
- Washington, Amerika Birleşik Devletleri'nin başkentidir.
I would like to go to the United States one day.
- Bir gün Amerika'ya gitmek istiyorum.
The Emperor is the symbol of the unity of the people.
- İmparator, halkın birliğinin sembolüdür.
Unity is better than money.
- Birlik paradan daha iyidir.
I remember seeing you all somewhere.
- Hepinizi bir yerde gördüğümü hatırlıyorum.
You know that two nations are at war about a few acres of snow somewhere around Canada, and that they are spending on this beautiful war more than the whole of Canada is worth.
- Kanada civarında bir yerde birkaç dönüm karla ilgili iki ulusun savaşta olduğunu ve bu güzel savaşa tüm Kanada'nın değdiğinden daha çok para harcadıklarını bilirsiniz.
The media got wind of a rumor about his engagement and came quickly.
- Medyanın onun sözleşmesi ile ilgili bir söylenti rüzgarı vardı ve hızlı geldi.
Tom bought an engagement ring for Mary with money he inherited from his grandfather.
- Tom büyükbabasından miras kalan parayla Mary için bir nişan yüzüğü aldı.
After a hectic few days at work, Tom is looking forward to a change of pace.
- İşte yoğun geçen birkaç günden sonra, Tom bir değişikliği iple çekiyor.
I can describe China, especially in relation to big cities like Beijing, in one sentence - China is a country whose pace of life is both fast and leisurely.
- Ben, özellikle Pekin gibi büyük şehirler ile ilgili olarak Çin'i tek bir cümleyle açıklayabilirim. - Çin, yaşam hızı hem hızlı hem de keyifli bir ülkedir.
I brought you a little something.
- Sana küçük bir şey getirdim.
I sometimes wonder if I am a girl.
- Bazen bir kız mıyım diye merak ediyorum.
They began with a strong attack against the enemy.
- Düşmana karşı şiddetli bir taarruza geçtiler.
In Germany today, anti-violence rallies took place in several cities, including one near Hamburg where three Turks were killed in an arson attack on Monday.
- Bugün Almanya'da, Pazartesi günü kundaklamada üç Türk'ün öldürüldüğü Hamburg'un yakınında bir yer de dahil birçok şehirde şiddet karşıtı mitingler gerçekleşti.
Butternut squash is a good source of manganese, potassium, and vitamins A, C, and E.
- Balkabağı, iyi bir manganez, potasyum ve A, C ve E vitaminleri kaynağıdır.
We should play squash together sometime.
- Bir ara birlikte duvar tenisi oynamalıyız.
I met your father once.
- Bir keresinde babanla karşılaştım.
Tom hates it when Mary asks him to explain the same thing more than once.
- Mary ondan aynı şeyi bir kereden fazla açıklamasını istediğinde, Tom bundan nefret ediyor.
Once upon a time there was a chicken that had a crispbread.
- Bir zamanlar bir tavuk vardı, onun bir gözlemesi vardı.
Once upon a time, there was a beautiful princess.
- Bir zamanlar güzel bir prenses varmış.
Read it once more, please.
- Onu bir kez daha okuyun, lütfen.
Please say it once more.
- Lütfen onu bir kez daha söyleyin.
She was late once again.
- Bir kez daha geç kalmıştı.
When he was a student, he went to the disco only once.
- Öğrenci olduğu zamanlar diskoya sadece bir kez gitti.
There were lots of people.
- Bir sürü insan vardı.
Lots of famous people come here.
- Bir sürü ünlü kişi buraya gelir.
Could you please repeat it once again?
- Lütfen onu bir kez daha tekrarlar mısın?
You are entitled to try once again.
- Bir kez daha deneme hakkın var.
Please do that again.
- Lütfen onu bir daha yap.
Tom said that nothing like that would ever happen again.
- Tom öyle bir şeyin bir daha asla olmayacağını söyledi.
I like things done properly.
- Düzgün bir şekilde yapılan işleri severim.
Properly listen to what I'm going to say.
- Söyleyeceklerimi düzgün bir şekilde dinle.
We're going to do it properly.
- Biz onu uygun bir şekilde yapacağız.
Tom wanted to do his job properly.
- Tom işini uygun bir şekilde yapmak istedi.
Can you see anything in there?
- Orada herhangi bir şey görebiliyor musun?
Is there anything to drink in the refrigerator?
- Buzdolabında içilebilecek herhangi bir şey var mı?
She pondered the question for a while.
- Soruyu bir süre düşünüp taşındı.
He stood there for a while.
- O, bir süre orada durdu.
They set aside her objections.
- Onun itirazlarını bir tarafa bıraktılar.
A unicycle has only one wheel.
- Tek tekerlekli bir bisikletin sadece bir tekeri vardır.
Everyone has a house to go to, a home where they can find shelter. My house is the desert, my home the barren heath. The north wind is my fire, the rain my only bath.
- Herkesin gidebileceği bir evi, sığınabileceği bir yuvası var. Benim evim çöllerdir, yurdum çorak topraklar. Kuzey rüzgarı ışığım, yağmurda bir tek paklanırım.
He puts aside some gas.
- O bir kenara biraz benzin koydu.
Tom laid the book aside and looked up.
- Tom kitabı bir kenara koydu ve yukarı baktı.
Tom was momentarily disoriented.
- Tom bir an için şaşırmıştı.
Tom left Mary and John alone momentarily.
- Tom bir an için Mary ve John'u yalnız bıraktı.
One by one, the members told us about their strange experience.
- Üyeler bir bir garip hikayelerini anlattı.
One by one, the members told us about their strange experience.
- Üyeler bir bir enteresan hikayelerini anlattı.
I'll try not to disappoint you next time.
- Bir dahaki sefere seni hayal kırıklığına uğratmamaya çalışacağım.
We'll meet next time at ten o'clock, June the first, next year.
- Bir dahaki sefere saat onda, 1 Haziran'da, gelecek sene buluşacağız.
It was an overnight sensation.
- Bu bir gecelik heyecandı.
I am planning to make an overnight trip to Nagoya.
- Nagoya'ya bir gecelik gezi yapmayı planlıyorum.
Could you perhaps translate that for me?
- Bir ihtimal bunu benim için çevirir misin?
Can I eat this mushroom? You can eat anything one time.
- Bu mantarı yiyebilir miyim? Bir şeyi bir kez yiyebilirsin.
I'm only going to ask you this one time, Tom.
- Ben bunu sana sadece bir kez soracağım, Tom.
The clinic allowed only two visitors per patient at any one time.
- Klinik, bir seferde hasta başına iki ziyaretçiye izin verdi.
How many books can I take out at one time?
- Ben dışarıya bir seferde kaç tane kitap alabilirim?
Do one thing at a time.
- Bir seferde bir şey yapın.
Tom is only supposed to have one visitor at a time.
- Tom'un bir seferde sadece bir ziyartçisi olması gerekiyor.
You are the next in line for promotion.
- Tanıtım sırasında bir sonraki kişisin.
The next step was to negotiate terms of a peace treaty.
- Bir sonraki adım barış anlaşmasının koşullarını görüşmekti.
I think we get off at the next stop.
- Sanırım bir sonraki durakta ineceğiz.
When is the next guided tour?
- Bir sonraki rehberli tur saat kaçta?
We're going to have good weather for awhile.
- Bir süreliğine daha havalar güzel olacak.
I'll bet Madonna doesn't return to her career for awhile.
- Madonna'nın kariyerine bir süre için geri dönmeyeceğine bahse girerim.
I saw her somewhere two years ago.
- Onu ben iki yıl önce bir yerde gördüm.
He lives somewhere about here.
- O, burada bir yerde yaşıyor.
I met him once when I was a student.
- Bir zamanlar bir öğrenci iken onunla tanıştım.
All this worldly wisdom was once the unamiable heresy of some wise man.
- Bütün bu dünyevi bilgelik bir zamanlar herhangi bir bilge adamın sevimsiz sapıklığıydı.
This is not at all what Tom expected.
- Bu hiç de Tom'un beklediği bir şey değil.
He received a good many letters this morning.
- O, bu sabah bir hayli mektup aldı.
There are many books on this subject.
- Bu konuda bir hayli kitap var.
A combination of several mistakes led to the accident.
- Bir takım hataların birleşimi kazaya neden oldu.
Several houses were damaged in the last storm.
- Son fırtınada bir takım evler hasar gördü.
Why did you put the chicken in such a difficult place to get when you knew that I wanted to use it right away?
- Bir an önce onu kullanmak istediğimi bildiğin halde niçin tavuğu böyle alması zor bir yere koydun?
Tom says he wants to get married right away.
- Tom bir an önce evlenmek istediğini söylüyor.
Bill and John like to get together once a month to talk.
- Bill ve John konuşmak için ayda bir kez bir araya gelmekten hoşlanıyorlar.
Bill and John like to get together once a month to chat.
- Bill ve John sohbet etmek için ayda bir kez bir araya gelmekten hoşlanıyorlar.
He is a great statesman, and what is more a great scholar.
- O büyük bir devlet adamı ve bunun da ötesinde büyük bir bilgindir.
To some degree I am also afraid of people, they have the power to destroy you.
- Ben de bir dereceye kadar insanlardan korkuyorum, onların seni yok etme gücü var.
This financial audit also includes an evaluation of the company's assets.
- Bu mali denetim, aynı zamanda şirketin varlıklarının bir değerlendirmesini içerir.
In addition to taking the regular tests, we have to hand in a long essay.
- Düzenli testler almaya ek olarak, bizim uzun bir deneme teslim etmemiz gerekiyor.
In addition to taking the regular tests, we have to hand in a long essay.
- Düzenli testler almaya ek olarak, bizim uzun bir deneme teslim etmemiz gerekiyor.
Stir once every fifteen minutes.
- Her on beş dakikada bir kez karıştırın.
They go to watch a play once every month.
- Onlar her ay bir kez maç izlemeye giderler.
Read it one more time, please.
- Onu bir kez daha okuyun, lütfen.
Let's try one more time.
- Bir kez daha deneyelim.
I sort of had a crush on Tom.
- Ben bir nevi Tom'a aşık oldum.
He was happy for a time.
- O, bir süre mutluydu.
He lived here for a time.
- O, bir süre burada yaşadı.
I hiked through the Pyrenees from Spain to Paris.
- İspanya'dan Parise Pirene'leri bir uçtan bir uca yürüdüm.
The birds flew away in all directions.
- Kuşlar dört bir yana uçuştu.
Is there a telephone anywhere?
- Herhangi bir yerde bir telefon var mı?
Tom says he thinks he could live anywhere.
- Tom herhangi bir yerde yaşayabileceğini sandığını söylüyor.
Tom claims that he wasn't anywhere near the murder scene at the time of the murder.
- Tom cinayet anında cinayet mahalline yakın bir yerde olmadığını iddia ediyor.
Is there a telephone anywhere?
- Herhangi bir yerde bir telefon var mı?
This newspaper article is more interesting than the previous one.
- Bu gazete makalesi bir öncekinden daha enteresan.
This winter is expected to be colder than the previous one.
- Bu kışın bir önceki kıştan daha soğuk olması bekleniyor.
I remember you appeared on television once.
- Senin bir defa televizyona çıktığını hatırlıyorum.
You must not forget to write to your parents at least once a month.
- En azından ayda bir defa anne babana yazmayı unutmamalısın.