sami̇mî

listen to the pronunciation of sami̇mî
التركية - الإنجليزية

تعريف sami̇mî في التركية الإنجليزية القاموس.

samimi
sincere

Tom felt Mary wasn't being sincere. - Tom, Mary'nin samimi olmadığını hissetti.

Any emotion, if it is sincere, is involuntary. - Herhangi bir duygu, eğer samimi ise, istem dışıdır.

samimi
frank

You should be frank, and they will treat you as a friend. - Sen samimi olmalısın, onlar sana bir arkadaş gibi davranırlar.

The staff exchanged frank opinions in the meeting. - Personel toplantıda samimi bir görüş alışverişinde bulunmuştur.

samimi
candid

Tom is always candid. - Tom her zaman samimi.

Let's be candid for a moment. - Bir an için samimi olalım.

samimi
intimate

Tom didn't want to be intimate with Mary before marriage. - Tom evlenmeden önce Mary ile samimi olmak istemiyordu.

We're intimate friends. - Biz samimi arkadaşlarız.

samimi
warm

A lot of warm words were said. - Bir sürü samimi sözler söylendi.

The new president was a warm and friendly man. - Yeni başkan, sıcak ve samimi bir insandı.

samimi
cordial
samimi
friendly

Tom seems to be a friendly person. - Tom samimi bir insan gibi görünüyor.

I am friendly with her. - Ben onunla samimiyim.

samimi
unequivocal
samimi
expansive
samimi
(deyim) hail-fellow-well-met
samimi
whole-hearted
samimi
unceremonious
samimi
single-hearted
samimi
single-eyed
samimi
amiable
samimi
heart-to-heart

I'll have to talk to my daughter about things heart-to-heart. - Bir şeyler hakkında kızımla samimi olarak konuşmak zorunda kalacağım.

samimi
heart-whole
samimi
on the level
samimi
open-hearted
samimi
single-minded
samimi
wholehearted
samimi
forthright

Tom was incredibly forthright and honest. - Tom inanılmaz derecede samimi ve dürüsttü.

samimi
chummy
samimi
freehearted
samimi
heartfelt; sincere, genuine
samimi
jannock
samimi
devout
samimi
folksy
samimi
free
samimi
open-armed
samimi
familiar
samimi
heart to heart
samimi
sincere, cordial, frank, openhearted, hearty, candid, devout, intimate, close, chummy, thick (with sb)
samimi
childlike

I couldn't help smiling at her childlike frankness. - Onun çocuksu samimiyetine gülmekten kendimi alamadım.

samimi
near
samimi
open hearted
samimi
heartfelt
samimi
companionable
samimi
earnest

They refused to talk to me in spite of my earnest request. - En samimi talebime rağmen, benimle konuşmayı reddettiler.

He is a very earnest person. - O çok samimi bir kişi.

samimi
genuine

I love the genuine smiles! - Ben samimi gülümsemeleri severim!

samimi
intimate, close
samimi
heart whole
samimi olarak
frankly

We talked quite frankly. - Biz oldukça samimi olarak konuştuk.

She frankly admitted her guilt. - O, samimi olarak suçunu itiraf etti.

samimi anlatım
close up
samimi dost
intimate
samimi olarak
sincerely
samimi (kimse)
warm
samimi bir şekilde
warmly
samimi olarak
in earnest
samimi olarak
with all my heart
samimi ortamlı restoran
(Turizm) coffee shop
samimi arkadaş
familiar
samimi bir biçimde
freeheartedly
samimi davranmak
let down one's hair
samimi davranmak
to let down one's hair
samimi dost
bosom friend
samimi dost
hail fellow well met
samimi dost
hail fellow
samimi ikrarda bulunmak
(Kanun) make a sincere confession
samimi ilişki
cordial relation
samimi ittifakla
shoulder to shoulder
samimi karşılama
(Konuşma Dili) red-carpet
samimi karşılamak
bid smb. welcome
samimi kimse
hail fellow well met
samimi olarak
man to man
samimi olarak
cordially
samimi olarak
faithfully
samimi olarak
dear
samimi olarak açıklamak
put one's cards on the table
samimi olmak
be very close with
samimi olmak
level with somebody
samimi olmak
to be on familiar terms with sb, to be thick with sb
samimi olmak
level with smb
samimi olmak
hobnob
samimi olmak
be sincere
samimi olmamak
keep smb. at a distance
samimi olmamak
(deyim) keep someone at arm's length
samimi olmamak
keep one's distance
samimi olmayan
insincere
samimi olmayan
make believe
samimi olmayan
disingenuous
samimi
ingenuous
samimi
{s} bosom
samimi
unreserved
samimi
guileless
samimi
hearty
samimi
unfeigned
samimi
close

Tom is a very close friend of mine. - Tom benim çok samimi bir arkadaşımdır.

She has very few close friends. - Çok az sayıda samimi arkadaşı var.

samimi
openhearted
samimi
matey
samimi
authentic
samimi
true
samimi
pally
samimi
pleasant
samimi
frankly

We talked quite frankly. - Biz oldukça samimi olarak konuştuk.

She frankly admitted her guilt. - O, samimi olarak suçunu itiraf etti.

samimi
idyllic
samimi
real

Everybody was really friendly. - Herkes gerçekten samimiydi.

Tom thought Mary was really friendly. - Tom Mary'nin gerçekten çok samimi olduğunu düşündü.

samimi
{s} outspoken
aşırı samimi kimse
backslapper
fazla samimi olmamak
to keep sb at a distance
samimi
open
samimi
earnest(1)
samimi
chum
samimi
dear
samimi
warmhearted
samimi
{s} truthful
samimi
singleminded
samimi
on the square
samimi
single eyed
samimi
guile
samimi
hearttoheart
samimi
open armed
samimi
single minded
samimi
{s} undesigning
son derece samimi
lovey-dovey
çok samimi
inseparable

Mary and Kate are inseparable. - Mary ve Kate çok samimi.

التركية - التركية
(Osmanlı Dönemi) İçten, gönülden, candan
(Osmanlı Dönemi) İçli, dışlı
samimi
İçli dışlı, senli benli olarak
samimi
İçten, içtenlikle
samimi
Candan, açık yüreklikle davranan: "Diğerine gelince: Bu pek sıcakkanlı, pek samimi bir gençtir."- M. Ş. Esendal. İçli dışlı, senli benli olarak
samimi
Candan, açık yüreklikle davranan
samimi
(Osmanlı Dönemi) candan, gönülden, içtenlikle
samimi
İçten, içtenlikle: "Sanatkâr, bizi söylediklerinin samimi olduğuna da inandırmalı."- O. V. Kanık
samimi olmak
İçten, açık yüreklilikle davranmak
samimi olmak
İçli dışlı olmak
Samimi
içten
sami̇mî
المفضلات