karşıya

listen to the pronunciation of karşıya
التركية - الإنجليزية
over
across the street
to the other side
across

I was able to swim across the river. - Ben nehri karşıdan karşıya yüzebildim.

I am able to swim across the river. - Nehri karşıdan karşıya yüzebilirim.

karşı
{e} against

You should save some money against a rainy day. - Sıkıntılı günlere karşı biraz para biriktirmelisiniz.

If God is with us, then who can be against us? - Eğer Allah bizimleyse, sonra kim bize karşı çıkabilir?

karşı
{e} versus

The exchange rate of the dollar versus the euro has declined. - Doların Avroya karşı kuru inişe geçti.

karşıya geçmek
cross over
karşıya geçmek
to cross over to the other side
karşıya geç
pass across
karşıya geçmek
walk across the street
karşı karşıya gelmek
face
karşı karşıya gelmek
to come face to face, to come across, to meet, to face
karşıdan karşıya geçmek
cross over
karşı karşıya
face to face

I was face to face with my parents' murder. - Ben anne ve babamın katili ile karşı karşıyaydım.

The teacher and I sat down face to face. - Öğretmen ve ben karşı karşıya oturduk.

karşı karşıya
(Hukuk) vis-a-vis
karşı karşıya bırakmak
confront smb. with
karşı karşıya bırakmak
expose
karşı karşıya duran şey
vis-a-vis
karşı karşıya face
to face
karşı karşıya gelme
skirmish
karşı karşıya kalmak
to ccome up against sb/sth, to encounter
karşı karşıya kalmak
expose oneself
karşı karşıya olan
subject to
karşı karşıya olan
subject
karşı karşıya olmak
to face
karşıdan karşıya
across

I was able to swim across the river. - Ben nehri karşıdan karşıya yüzebildim.

The river is fifty yards across. - Nehir karşıdan karşıya elli yardadır.

karşıdan karşıya
athwart
karşıdan karşıya
across the street
karşıdan karşıya
over the street
karşıdan karşıya
from one side to another, across
karşıdan karşıya geçirmek
traverse
karşıdan karşıya geçmek
to cross
karşıdan karşıya geçmek
walk across the street
kayıkla karşıya geçirmek
row down
karşı
{s} opponent

Opponents say genetically engineered crops can cross-pollinate and damage other crops. - Karşıtlar genetik mühendisliği bitkilerin çapraz döllenme yapabileceğini ve diğer bitkilere zarar verebileceğini söylüyorlar.

The candidate made wild accusations against his opponent. - Aday rakibi karşısında vahşi suçlamalar yaptı.

karşı
{s} contrary

There is no evidence to the contrary. - Hiçbir karşıt kanıt yoktur.

karşı
opposite; against; contrary; discordant; facing; toward, towards, to opposite side
karşı
opposite

Their house is just opposite the bus stop. - Onların evi otobüs durağının tam karşısında.

Tom sat opposite Mary. - Tom Mary'nin karşısına oturdu.

karşı
counter

He countered their proposal with a surprising suggestion. - O, onların teklifine şaşırtıcı bir öneri ile karşılık verdi.

There was no counterevidence. - Hiçbir karşı delil yoktu.

karşı
{e} towards

They behave towards Muslims in a way in which a Muslim would never behave towards his enemy. - Onlar müslümanlara karşı bir müslümanın düşmanına karşı asla davranmadığı şekilde davranıyor.

All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood. - Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.

karşı
before

He recoiled before his master's anger. - O, efendisinin öfkesi karşısında geri çekildi.

He said that he had met her a week before. - O,bir hafta önce onunla karşılaştığını söyledi.

karşı
{e} to
karşı
in spite of the fact that
karşı
(Bilgisayar) disagree

To be quite honest with you, I disagree with that statement. - Sana karşı oldukça dürüst olmak gerekirse, o açıklamaya katılmıyorum.

John Rutledge disagreed strongly. - John Rutledge şiddetle karşı çıktı.

karşı
(Biyokimya) trans

One problem translators face is that sometimes the source document is poorly written. - Çevirmenlerin karşılaştığı bir sorun kaynak belgenin kötü yazılmasıdır.

Compare your translation with the one on the blackboard. - Çevirini tahtada olanla karşılaştır.

karşı
(Bilgisayar) remote
karşı
in contrast

In contrast to yesterday, it isn't hot at all today. - Düne karşın,bugün hiç sıcak değil.

karşı
adverse
karşı
averse
karşı
derogative
karşı
to counter
karşı
opposed to

I'm opposed to what he said. - Onun söylediğine karşıyım.

I'm sorry, but I am opposed to this project. - Üzgünüm, ama bu projeye karşıyım.

karşı
agains

If God is with us, then who can be against us? - Eğer Allah bizimleyse, sonra kim bize karşı çıkabilir?

Kim Kardashian started a campaign against Turkey, so I never like her. - Kim Kardashian Türkiye karşıtı bir kampanya başlattı, bundan dolayı onu asla beğenmiyorum.

Karşı
(Tıp) ante
gerçekle karşı karşıya gelme
a rude awakening
karşı
anti

Anti-Chinese sentiment is on the rise in Myanmar. - Myanmar'da Çin karşıtı düşünceler artıyor.

Many people don't realize that antibiotics are ineffective against viruses. - Birçok kişi antibiyotiklerin virüslere karşı yararsız olduklarının farkında değiller.

karşı
toward, to, for
karşı
against, as a cure for, as a countermeasure to
karşı
against, contrary to
karşı
con

Mrs Cockburn concealed her name lest the knowledge of her sex and youth should produce a prejudice against her work. - Gençlik ve cinsiyetiyle ilgili bilgi işine karşı bir ön yargıya sebep olmasın diye Bayan Cockburn adını gizledi.

In contrast to yesterday, it isn't hot at all today. - Düne karşın,bugün hiç sıcak değil.

karşı
toward

My attitude towards him changed. - Ona karşı tavrım değişti.

The soldiers were disaffected toward the government. - Askerler hükümete karşı hoşnut değillerdi.

karşı
discordant
karşı
athwart
karşı
contra

In contrast to yesterday, it isn't hot at all today. - Düne karşın,bugün hiç sıcak değil.

As far as Bob is concerned, anything goes. By contrast, Jane is very cautious. - Bob'a kalırsa, bir şey dönüyor. Buna karşılık, Jane çok dikkatli.

karşı
gainst
karşı
facing, in the direction of, toward
karşı
for

Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work. - Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.

Fortunately they had no storms on the way. - Bereket versin ki, yolda fırtınayla karşılaşmadılar.

karşı
counter-, anti-
karşı
opposing

Environmentalists are opposing the Keystone XL pipeline. - Çevreciler, Keystone XL boru hattına karşı çıkıyorlar.

I am willing to go on record as opposing nuclear tests. - Nükleer testlere karşı açıklamaya hazırım.

karşı
facing

Tom is facing a few serious problems. - Tom birkaç ciddi sorunla karşı karşıya.

Russia is facing great financial difficulties. - Rusya büyük finansal zorluklarla karşılaşıyor.

karşı
opposed

I'm sorry, but I am opposed to this project. - Üzgünüm, ama bu projeye karşıyım.

I'm opposed to what he said. - Onun söylediğine karşıyım.

karşı
repugnant
karşı
facing, opposite
karşı
derogate
karşı
with

All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood. - Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.

Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work. - Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.

kürek çekerek karşıya geçirmek
row down
öğrencilerin karşıya geçtiğini belirten işaret
lollipop
üzerine basılarak karşıya geçilen taş
stepping-stone
التركية - التركية

تعريف karşıya في التركية التركية القاموس.

karşı karşıya
Yüz yüze
karşıdan karşıya
Bir yandan öbür yana
karşıdan karşıya
Karışmaz görünerek, uzaktan
karşı
Yol, deniz, ırmak vb.nin öbür kıyısı veya yanı: "Karşıki kıyıda yün denkleri çıkaran gemiye haykırdık, işaretler ettik."- R. H. Karay. Ön, kat, huzur: "İkisi birden müdürün karşısına çıkarlar."- Y. Z. Ortaç
Karşı
alın
karşı
Bulunan yere göre önde, ileride olan
karşı
Bir şeyin, bir yerin, bir kimsenin, esas tutulan yüzünün ilerisi
karşı
Karşılık olarak, mukabil: "Bir ölüm haberine karşı ben, içimde bin ezinti, bin çöküntü duydum."- A. Ş. Hisar. İçin, hakkında: "Edebiyata karşı ilk alaka sizde nasıl ve ne zaman başladı?"- S. F. Abasıyanık. -e doğru: "Bir sabaha karşı yine çakal sesleriyle uyanmıştım."- S. F. Abasıyanık
karşı
Karşıt, zıt, muhalif
karşı
Yol, deniz, ırmak vb.nin öbür kıyısı veya yanı
karşı
Doğru, sularında
karşı
İçin, hakkında
karşı
Yüzünü bir şeye doğru çevirerek
karşı
Ön, kat, huzur
karşı
Bir şeyin, bir yerin, bir kimsenin, esas tutulan yüzünün ilerisi: "Karşımdaki kitap rafında eserlerim sırayla duruyor."- H. E. Adıvar
karşı
Karşılık olarak, mukabil