-e karşı

listen to the pronunciation of -e karşı
التركية - الإنجليزية

تعريف -e karşı في التركية الإنجليزية القاموس.

-e karşı
versus
-e karşı
{e} toward
-e karşı
with
-e karşı
for
-e karşı
counter to
-e karşı
against
-e karşı
to
-e karşı
towards
-e karşı
opposite to
karşı koymak
withstand
karşı
against

I am against this project. - Ben bu projeye karşıyım.

You should save some money against a rainy day. - Sıkıntılı günlere karşı biraz para biriktirmelisiniz.

karşı koymak
resist

Sometimes it's hard to resist the impulse to burst out laughing. - Bazen kahkahayla gülme dürtüsüne karşı koymak zordur.

It was hard to resist the impulse to wring Tom's neck. - Tom'un boynunu sıkma dürtüsüne karşı koymak zordu.

karşı gelme
objection
karşı
versus

The exchange rate of the dollar versus the euro has declined. - Doların Avroya karşı kuru inişe geçti.

-e karşı önlem almak
guard against
karşı olan
opposite
her ihtimale karşı
keeping every possibility in mind; just in case
her ihtimale karşı
just in case
karşı koyamamak
succumb
karşı gelen
defiant
e karşı
towards
kanuna karşı gelen
lawbreaking
kanuna karşı gelmek
to break the law
karşı
opposite; against; contrary; discordant; facing; toward, towards, to opposite side
karşı
opposite

Tom sat opposite Mary. - Tom Mary'nin karşısına oturdu.

Whose house is opposite to yours? - Kimin evi seninkinin karşısında?

karşı
counter

There was no counterevidence. - Hiçbir karşı delil yoktu.

The policeman discovered counterevidence. - Polis karşı delili keşfetti.

karşı gelmek
defy
karşı ilerlemek
stem
karşı karşıya gelmek
face
karşı karşıya gelmek
to come face to face, to come across, to meet, to face
karşı konulamaz
irresistible

I find him irresistible. - Onu karşı konulamaz buluyorum.

I find them irresistible. - Onları karşı konulamaz buluyorum.

karşı koyamamak
yield
karşı koyma
defiance
karşı koymak
stand up to
karşı koymak
fight back

You've got to fight back. - Karşı koymak zorundasın.

We won't hesitate to fight back. - Karşı koymak için tereddüt etmeyeceğiz.

karşı koymak
confront

Someone has to confront Tom. - Biri Tom'a karşı koymak zorunda.

Someone has to confront them. - Biri onlara karşı koymak zorunda.

karşı olarak
contra
karşı olmak
be opposed to
cesaretle karşı koymak
brave
(karşı cinsi) götürmek
(Argo) get laid
(karşı cinsi) götürmek
(Argo) make out
bire karşı on
ten to one
eve sabaha karşı gelmek
come home with the milk
karşı önlem
counter measure
karşı örnek
counter example
karşı örnek
(Bilgisayar,Teknik) counterexample
karşı-bellek
counter-memory
life karşı ilgi
(Tekstil) fiber affinity
karşı taraf
opponent
ayıba karşı tekeffül
(Kanun) warranty against defects
bire karşı bir
a one-to-face
buna karşı
against it
e karşı
in spite of

kara rağmen hakem maçı iptal etmedi.

etkisini aldığı şeye, karşı etkide bulunmak
take effect on what the opposite effect has been
karara karşı gelmek
to object to verdict : gayrı resmi sonucu protesto etmekto appeal : temyiz etmek (hukuk)
karısına karşı çok zâlim olan koca
The husband was very cruel to his wife
karşı ağırlık kulesi
(İnşaat) Counterweight tower
karşı durma
oppose
karşı koymaya hazırlanmak
be prepared to resist
karşı ödemeli
(Telekom) collect call
kesmek (karşı cinsi)
sheep's-eyes
kesmek (karşı cinsi)
come-up-and-see-me-sometime-look
kesmek (karşı cinsi)
get-the-eye
kesmek (karşı cinsi)
pash-eye
kesmek (karşı cinsi)
googly-eyes
kesmek (karşı cinsi)
mash-eye
sabaha karşı
morning face
(hatlarda ve bilgisayar sistemlerinde) kilitlenmeye karşı güvenli muhabere; müşt
(Askeri) jam-resistant secure communications; joint rescue sub-center
Askeri Mahkemeler Talimnamesi; askeri tasnif talimnamesi; mayın karşı tedbirleri
(Askeri) Manual for Courts-Martial; military classification manual; mine countermeasures
Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşme
(Hukuk) United Nations Convention on the Elimination of All of Forms Discrimination Against Women
KK İstihbarata Karşı Koyma Merkezi
(Askeri) Army Counterintelligence Center
Koalisyon İstihbarat Başkanlığı İstihbarata Karşı Koyma ve Beşeri İstihbarat Kar
(Askeri) coalition Intelligence Directorate counterintelligence and human intelligence staff element
Müşterek Karşı İstihbarat Dairesi
(Askeri) Joint Counterintelligence Office
Müşterek Karşı İstihbarat Destek Şubesi
(Askeri) Joint Counterintelligence Support Branch
Müşterek Özel Teknoloji Karşı Tedbirleri Programı Ofisi
(Askeri) Joint Program Office for Special Technology Countermeasures
akustik harp karşı tedbirleri
(Askeri) acoustic warfare countermeasures
akustik harp mukabil karşı tedbirleri
(Askeri) acoustic warfare counter-countermeasures
akıntıya karşı
upstream
akıntıya karşı
upriver
akıntıya karşı ilerlemek
stem the current
akıntıya karşı kürek çekmek
to row against the tide
anglikan kilisesine karşı hristiyan
dissenter
anglikan kilisesine karşı olma
dissent
aside karşı dayanıklı
(Kimya) acidproof
aside karşı dirençli
(Askeri) resistance to acid attack
askerliğe karşı kimse
conchy
ayaklanmaya karşı koyma, karşı isyan
(Askeri) counterinsurgency
açıkça karşı gelmek
flaunt
barışa karşı suçlar
(Hukuk) crimes against peace
birine karşı birlik olmak
gang up on
birine karşı sorumlu olmak
be answerable to smb. for smb
cesurca karşı koymak
outbrave
deniz tutmasına karşı dayanıklılık
sealegs
denizaltılara karşı silahlı savaş gemisi
corvette
denizaltıya karşı muharebe (denizaltı savunma harbi) ; ortalama yüzey rüzgarı
(Askeri) antisubmarine warfare; average surface wind
denizaltıya karşı muharebe komutanı
(Askeri) antisubmarine warfare commander
denize karşı seyretmek
thrash
dine karşı olan
irreligionist
dine karşı olma
adiaphorism
dosta düşmana karşı
in front of everybody
dosta düşmana karşı
1. in order to save face. 2. in front of everybody; in the eyes of everybody
düzene karşı
heterodox
e karşı
toward
ele güne karşı
openly
ele güne karşı
in view of everyone
ele güne karşı
in the eyes of everybody
ele güne karşı
1. in front of everybody; in the eyes of everybody. 2. in order to save face
elektronik saldırı (eski adıyla Elektronik Karşı Tedbirler (ECM)); acil faaliyet
(Askeri) electronic attack (previously ECM); emergency action; executive agent; executive assistant
enflasyon karşı para arzını azaltma
disinflation
enflasyona karşı alınan önlemler
deflation
etkin karşı önlem
active countermeasure
etkin karşı önlem
(Bilgisayar) active countermeasures
evliliğe karşı kimse
misogamist
eşit güçle karşı koymak
counterbalance
eşit kuvvetle karşı koymak
equipoise
eşit kuvvetle karşı koymak
countervail
eşit kuvvetle karşı koymak
counterpoise
fırtınaya karşı koymak
weather a storm
geleneklere karşı çıkan kimse
iconoclast
geleneklere karşı çıkma
iconoclasm
gemiye karşı füze savunması
(Askeri) antiship missile defense
gemiyi manyetik mayınlara karşı donatmak
degauss
gerçekle karşı karşıya gelme
a rude awakening
göz kamaşmasına karşı
antidazzle
güneşe karşı işemek
to behave rudely to a kind person; to scorn something good through ignorance
güvenlik karşı tedbiri
(Askeri) security countermeasure
hakem kararına karşı itiraz
(Kanun) impeachment of award
haksızlığa karşı yapılan miting
indignation meeting
hastaya karşı tutum
bedside manner
hava indirme mayın karşı tedbirler görevi
(Askeri) airborne mine countermeasures
hayatın güzelliklerine karşı çıkan felsefeci
cynic
her ihtimale karşı
wisely
herhangi bir ilaca karşı alerjim yok
I'm not allergic to any drugs
herkese karşı
(Hukuk) erga omnes
hileye karşı mücadele
(Hukuk) anti-fraud capacity
imparatorluğa karşı olan çok ulusçu bir doktrin
Cobdenism
inançlara karşı
heterodox
insanlığa karşı suçlar
(Hukuk) crimes against humanity
isteğine karşı gelmek
cross smb.'s path
içkiye karşı olma
teetotalism
işkenceye karşı sözleşme
(Hukuk) convention on torture
kanuna karşı gelme
outlawry
kardeşine karşı
fratricidal
karıştırmaya karşı
(Askeri) anti-jam
karıştırmaya karşı kontrol modemi
(Askeri) anti-jam control modem
karıştırmaya karşı koyma
(Askeri) anti-spoofing
karşı
anti

The anti-smoking law is just, in my opinion. - Bence, sigara karşıtı yasa makul.

Many people don't realize that antibiotics are ineffective against viruses. - Birçok kişi antibiyotiklerin virüslere karşı yararsız olduklarının farkında değiller.

karşı
toward, to, for
karşı
against, as a cure for, as a countermeasure to
karşı
towards

Our feelings towards him are mixed. - Ona karşı duygularımız karışık.

They behave towards Muslims in a way in which no Muslim would behave towards an unbeliever. - Onlar müslümanlara hiçbir müslümanın kâfire karşı davranmadığı şekilde davranıyorlar.

karşı
against, contrary to
karşı
con

Mrs Cockburn concealed her name lest the knowledge of her sex and youth should produce a prejudice against her work. - Gençlik ve cinsiyetiyle ilgili bilgi işine karşı bir ön yargıya sebep olmasın diye Bayan Cockburn adını gizledi.

I contended against falsehood. - Sahteciliğe karşı savaştım.

karşı
toward

My attitude towards him changed. - Ona karşı tavrım değişti.

They behave towards Muslims in a way in which a Muslim would never behave towards his enemy. - Onlar müslümanlara karşı bir müslümanın düşmanına karşı asla davranmadığı şekilde davranıyor.

karşı
contrary

There is no evidence to the contrary. - Hiçbir karşıt kanıt yoktur.

karşı
discordant
karşı
athwart
karşı
contra

As far as Bob is concerned, anything goes. By contrast, Jane is very cautious. - Bob'a kalırsa, bir şey dönüyor. Buna karşılık, Jane çok dikkatli.

Never contradict your elders. - Asla büyüklerinize karşı söz söylemeyin.

karşı
gainst
karşı
facing, in the direction of, toward
karşı
for

Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work. - Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.

We must provide food and clothes for the victims. - Mağdur kimselerin yiyecek ve giyecek ihtiyaçlarını karşılamalıyız.

karşı
counter-, anti-
karşı
opposing

I am willing to go on record as opposing nuclear tests. - Nükleer testlere karşı açıklamaya hazırım.

They are strongly opposing my proposal. - Onlar benim önerime kuvvetle karşı çıkıyorlar.

karşı
facing

Russia is facing great financial difficulties. - Rusya büyük finansal zorluklarla karşılaşıyor.

Tom is facing financial problems. - Tom mali sorunlarla karşı karşıya.

karşı
opponent

Lincoln welcomed his old political opponent. - Lincoln eski siyasi rakibini karşıladı.

The candidate made wild accusations against his opponent. - Aday rakibi karşısında vahşi suçlamalar yaptı.

karşı
opposed

He's opposed to racial discrimination. - Irksal ayrımcılığa karşı çıktı.

I'm sorry, but I am opposed to this project. - Üzgünüm, ama bu projeye karşıyım.

karşı
before

I think I've met you before. - Seninle daha önce karşılaştığımı düşünüyorum.

He said that he had met her a week before. - O,bir hafta önce onunla karşılaştığını söyledi.

karşı
repugnant
karşı
facing, opposite
karşı akım
countermotion
karşı akın
counterattack
karşı akış
counterflow
karşı atak
counterattack
karşı atak yapmak
riposte
karşı atak yapmak
counter
karşı ateş
counterfire
karşı ağırlık
counterpoise, counterweight
karşı ağırlık
counterweight
karşı basınç
back pressure
karşı casusluk
counterespionage
karşı casusluk
counterintelligence
karşı cins
opposite sex
karşı cins gibi giyinen ve davranan kimse
transvestite
karşı cins gibi giyinme ve davranma
transvestism
karşı cinse ait
heterosexual
karşı cinse ilgi duyan
straight
karşı cinse ilgi duyan kimse
heterosexual
karşı cinse ilgi duyan kimse
hetero
karşı cinse özenen kimse
transvestite
karşı cinse özenme
transvestism
karşı dava
counterclaim
karşı dava
cross action
karşı dava açmak
set off
karşı dava açmak
counterclaim
karşı denge
counter balance
karşı devrim
counterrevolution
karşı duran
opponent
karşı durmak
to resist, oppose
karşı duyarlı olmak
be liable to
karşı emir
counterorder
karşı entrika
counterplot
karşı etki yapmak
react
karşı eşit kuvvet
equipoise
karşı gelen kimse
dissident
karşı gelme
defiance
karşı gelme
infringement
karşı gelme
kick
karşı gelme
contravention
karşı gelme
protest
karşı gelme
resistance
karşı gelme
noncompliance
karşı gelme eğilimi
negativism
karşı gelmek
bridle
karşı gelmek
cut across
karşı gelmek
argue
karşı gelmek
go against
karşı gelmek
buck
karşı gelmek
oppose
karşı gelmek
transgress
karşı gelmek
to defy; to oppose openly
karşı gelmek
controvert
التركية - التركية

تعريف -e karşı في التركية التركية القاموس.

karşı tutumu savunma
(Muzik) Kişinin, kendi kişisel inancına veya tutumuna ters düşen bir görüşü dile getirmesi veya bir tutuma girmesi
karşı
Yol, deniz, ırmak vb.nin öbür kıyısı veya yanı: "Karşıki kıyıda yün denkleri çıkaran gemiye haykırdık, işaretler ettik."- R. H. Karay. Ön, kat, huzur: "İkisi birden müdürün karşısına çıkarlar."- Y. Z. Ortaç
karşı olmak
Birine veya bir düşünceye katılmamak, karşıt olmak
ZAPTA KARŞI TEMİNAT
(Hukuk) Müşterinin satın aldığı bir mala karşı, satış zamanında var olan bir hak nedeni ile yapılabilecek herhangi bir müdahale önlemek ve malın kısmen veya tamamen zaptı durumunda,müşterinin uğradığı zararı tazmin etmek
karşı
Bulunan yere göre önde, ileride olan
karşı
Bir şeyin, bir yerin, bir kimsenin, esas tutulan yüzünün ilerisi
karşı
Karşılık olarak, mukabil: "Bir ölüm haberine karşı ben, içimde bin ezinti, bin çöküntü duydum."- A. Ş. Hisar. İçin, hakkında: "Edebiyata karşı ilk alaka sizde nasıl ve ne zaman başladı?"- S. F. Abasıyanık. -e doğru: "Bir sabaha karşı yine çakal sesleriyle uyanmıştım."- S. F. Abasıyanık
karşı
Karşıt, zıt, muhalif
karşı
Yol, deniz, ırmak vb.nin öbür kıyısı veya yanı
karşı
Doğru, sularında
karşı
İçin, hakkında
karşı
Yüzünü bir şeye doğru çevirerek
karşı
Ön, kat, huzur
karşı
Bir şeyin, bir yerin, bir kimsenin, esas tutulan yüzünün ilerisi: "Karşımdaki kitap rafında eserlerim sırayla duruyor."- H. E. Adıvar
karşı
Karşılık olarak, mukabil
karşı akın
Karşı takımın yaptığı bir akını durdurup hemen akına geçme işi, kontratak
karşı devrim
Bir devrimi yıkmayı ve onun ürünlerini ortadan kaldırmayı hedefleyen hareket
karşı düşürüm
Anti-damping
karşı gelim
Karşıtlık
karşı görüş
Bir teze karşı veya iddiaya karşı yeni ve değişik önerme getirme
karşı karşıya
Yüz yüze
karşı olum
Birbirinin karşısında bulunan, birbirini karşılıklı olarak dışta bırakan kavram veya yargı arasındaki bağlantı, tekabül
karşı oy
Muhalefet etme, karşı gelme
karşı oy
Kırmızı oy
karşı sav
Bir çatışkının ikinci terimini oluşturan düşünce veya önerme, antitez
sabaha karşı
Gecenin sabaha yakın zamanında
-e karşı
المفضلات