Amerika veya Çin ile kıyaslandığında, Japonya küçük bir ülke.
- Verglichen mit Amerika oder China ist Japan ein kleines Land.
Onun evi küçük ve eski.
- Sein Haus war klein und alt.
Ufak tefek şeylerle beni rahatsız etmeyin.
- Belaste mich nicht mit solchen Kleinigkeiten!
Büyük sözleri bekleme, ufak bir jest yeter.
- Erwarte keine großen Worte, eine kleine Geste ist genug
Sahip olduğum azıcık bilgiyi ona verdim.
- I gave her what little information I had.
Sahip olduğu azıcık parayı çocuğa verdi.
- He gave the boy what little money he had.
Tom Mary'den muhtemelen sadece biraz daha genç.
- Tom is probably just a little younger than Mary.
Benim için biraz çok gençsin.
- You're a little too young for me.
Karıncaların yaşamını önemsiz sayma.
- Don't think little of the ants' lives.
Ein kleiner Waldbrand kann sich leicht ausbreiten und schnell ein großer Flächenbrand werden.
- Een klein bosbrandje kan zich makkelijk verspreiden en snel een grote vuurzee worden.
Die Niederlande sind ein kleines Land.
- Nederland is een klein land.