parasız

listen to the pronunciation of parasız
التركية - الإنجليزية
broke

I'd like to go with you, but I'm broke. - Seninle gitmek istiyorum ama beş parasızım.

Tom's first wife fleeced him, and he was broke when he met Mary. - Tom'un ilk karısı onu aldattı, ve o, Mary ile tanıştığında beş parasızdı.

free of charge

You may get it free of charge. - Onu parasız alabilirsiniz.

free

You may get it free of charge. - Onu parasız alabilirsiniz.

Tom got these tickets for free. - O, bu biletleri parasız aldı.

being flat broke
being broke
fortuneless
without money, penniless, broke, badly-off, impecunious; free, complimentary" " bedava; free, gratis, for nothing
cashless
(someone) who has no money
moneyless
without money
penniless

The problem is that he is penniless. - Sorun onun beş parasız olmasıdır.

You're not penniless. - Beş parasız değilsin.

complimentary
(done) free of charge, free, gratis
impecunious
poor, penniless
gratis
compliment
upper
stony broke
pushed
stranded
free of

You may get it free of charge. - Onu parasız alabilirsiniz.

for nothing
badly-off
short

Everyone seems to be short of money these days. - Bugünlerde herkes parasız gibi görünüyor.

He's always short of money. - O her zaman parasızdır.

para
money

He has lots of money. - O aşırı para harcıyor.

How much money do you want? - Ne kadar para istiyorsun?

parasız olmak
Be broke
parasız pulsuz
being flat broke
parasız bırakmak
clean out
parasız kalmak
be in queer street
parasız okul
free school
parasız olarak
gratis
parasız pulsuz
1. utterly penniless. 2. without spending a penny, free, gratis
parasız yapılan
cashless
parasız yatılı (öğrenci)
boarding student (in a state-run school) who gets a small stipend, plus board and lodging, from the state
para
{i} cash

Many people use cash machines to withdraw money. - Pek çok insan para çekmek için nakit para çekme makineleri kullanıyor.

Tom caught Mary stealing money from the cash register. - Tom Mary'yi yazar kasadan para çalarken yakaladı.

para
means

She lives beyond her means. - O, kazandığından çok para harcıyor.

Tom lives beyond his means. - Tom kazandığından çok para harcıyor.

para
dough

That dude is rolling in dough. - Şu arkadaş para içinde yüzüyor.

That dude is rolling in dough. - Adam paraya para demiyor.

para
currency

The former Italian currency was the lira and its symbol was ₤. It's not related to the Turkish lira. - Eski İtalyan para birimi liretti ve sembolü ₤ idi. Liret Türk lirasıyla alâkalı değildir.

In 1971 the United Kingdom changed its currency to the decimal system. - 1971 de Britanya Kırallığı parasını ondalık sisteme çevirdi.

beş parasız
shirtless
para
shiners
para
{i} coin

I got these old coins from her. - Bu eski madeni paraları ondan aldım.

Time is the coin of your life. You spend it. Do not allow others to spend it for you. - Zaman hayatınızın parasıdır. Onu harcayın. Başkalarının sizin için harcamasına izin vermeyin.

para
gelt (yiddish)
para
(Pisikoloji, Ruhbilim) para
para
(Argo) benjamins
para
(Argo) ruff
para
iron
para
fund

IMF stands for International Monetary Fund. - IMF Uluslararası Para Fonu (IMF) anlamına gelir.

When do you think his funds will run out? - Onun parasının ne zaman biteceğini düşünüyorsun?

para
(Argo) dead prez
para
(Argo) dosh
para
kail
para
finances

A household is a group that shares the same living space and finances. - Ev halkı, aynı yaşam alanını ve parayı paylaşan bir gruptur.

para
banknote
para
(Ticaret) allowance
para
(Argo) dead presidents
para
(Argo) wonga
para
the wherewithal
para
{i} tin
para
(Argo) ends
para
capital

You worship money because you believe in capitalism. - Kapitalizme inandığın için paraya tapıyorsun.

Mr. Morita started a business by using borrowed money as capital. - Bay Morita sermaye olarak borç para kullanarak bir işe başladı.

para
oof
para
wealth
para
pelf
para
filthy lucre
para
obverse
para
leeway
para
lucre
para
take

It takes a lot of money to keep up such a big house. - Böylesine büyük bir evi geçindirmek için çok para gerekir.

Why don't you try to take your money back? - Paranızı geri almayı neden denemiyorsunuz?

para
moolah
para
{i} chip

We all chipped in to buy our teacher a birthday present. - Hepimiz öğretmenimize bir doğum günü hediyesi almak için para verdik.

para
rich

He is rolling in riches. - O para içinde yüzüyor.

Even if I were rich, I wouldn't give money to him. - Zengin olsam, ona para vermem.

beş parasız
penniless

You're not penniless. - Beş parasız değilsin.

His failure in business left him penniless. - İşteki başarısızlığı onu beş parasız bıraktı.

beş parasız
stony broke
beş parasız
penniless, broke, skint; poor
beş parasız
badly off

Some people are well off and others are badly off. - Bazı insanlar varlıklı ve diğerleri beş parasız.

They were badly off at that time. - Onlar o zaman beş parasızdı.

beş parasız
flat broke
beş parasız
bad off
beş parasız
stone-broke
beş parasız kalmak
go broke
beş parasız olmak
to be stone broke
beş parasız olmaz
not to have a bean
para
monetary

They have monetary problems. - Onların parasal problemleri var.

Monetary donations are also welcome. - Parasal bağışlara da açığız.

para
lolly
para
funds

We exhausted our funds. - Biz para kaynağını tükettik.

Tom is running short of funds. - Tom para kaynağını tüketiyor.

para
bread

He had barely enough money to buy bread and milk. - Ekmek ve süt alacak kadar parası ancak vardı.

When he had no money, he couldn't buy any bread. - Parası olmadığı zaman hiç ekmek alamazdı.

para
rock

Tom and Mary have jumped together from Pulpit Rock with a parachute. It was a short but magical experience. - Tom ve Mary birlikte Pulpit Rock'tan paraşütle atladılar. Kısa ama büyülü bir deneyimdi.

para
kale
para
dust
para
money, cash, dough; (kâğıt) banknote; (madeni) coin; pecuniary
para
sugar
para
Chink
para
ducat
para
boodle
para
(a) para (one fortieth of a kuruş)
para
pecuniary
para
shekels

If you want to go to Israel, you need many shekels. Water costs only 0,50 ₪. - İsrail'e gitmek istiyorsan çok paraya ihtiyacın var. Su sadece 0,50 ₪.

para
pay dirt
para
(Hukuk) money, cash
para
Jack

With the money Jack won from his lawsuit, he should be able to live on easy street. - Jack davasından kazandığı parayla refah içinde yaşayabilmeli.

Jack can't afford to buy a new bicycle. - Jack'in yeni bir bisiklet satın almak için parası yok.

para
green

Green is the color of money. - Yeşil, paranın rengidir.

para
coffers
para
brass

The five yuan coins are brass, and the ten yuan coins are made out of bronze. - Beş yuan paralar pirinç, ve on yuan paralar bronz dışında yapılır.

The 5 yen coin is made from brass and the 10 yen coin is made from bronze. - 5 yen bozuk para pirinçten yapılır ve 10 yen bozuk para bronzdan yapılır.

para
purse

Tom stole money from Mary's purse. - Tom Mary'nin cüzdanından para çaldı.

Tom stole some money from Mary's purse. - Tom Mary'nin cüzdanından biraz para çaldı.

para
rhino
para
wherewithal
para
kale,kail
para
exchequer
para
coffer
para
effective
para
wampum
para
loot
para
kickback
الإنجليزية - الإنجليزية

تعريف parasız في الإنجليزية الإنجليزية القاموس.

Pará
State in northern Brazil which has Belém as its capital
para
A woman who has had a certain number of pregnancies, indicated by the number prepended to this word
para
Short form of paralytic
para
A piece of Turkish money, usually copper, the fortieth part of a piaster, or about one ninth of a cent
para
paragraph(s)
para
Short form of parachutist
para
100 para equal 1 dinar
para
a soldier in the paratroops
para
(obstetrics) the number of live-born children a woman has delivered; "the parity of the mother must be considered"; "a bipara is a woman who has given birth to two children"
para
Ortho-, and Meta-
para
A prefix denoting: (a) Likeness, similarity, or connection, or that the substance resembles, but is distinct from, that to the name of which it is prefixed; as paraldehyde, paraconine, etc
para
Also used adjectively
para
prefix meaning behind, e g , para-appendiceal
para
That two groups or radicals substituted in the benzene nucleus are opposite, or in the respective positions 1 and 4; 2 and 5; or 3 and 6, as paraxylene; paroxybenzoic acid
para
(b) Specifically: (Organ
para
Short form of paragraph
para
Short form of paratrooper
para
an estuary in northern Brazil into which the Tocantins River flows 100 para equal 1 dinar
para
A para is a paratrooper. some guys just out of the paras. Para. is a written abbreviation for paragraph. See Chapter 9, para. 1.2. a paratrooper (paratrooper). par the written abbreviation of paragraph
para
port city in northern Brazil in the Amazon delta; main port and commercial center for the Amazon River basin
para
Chem
para
Short form of paramedic
para
prefix, beside, near
para
(pref ) far from, away, out, different from (k318)
para
A woman who has been delivered of a viable fetus
para
an estuary in northern Brazil into which the Tocantins River flows
para
A prefix signifying alongside of, beside, beyond, against, amiss; as parable, literally, a placing beside; paradox, that which is contrary to opinion; parachronism
para
also, an isomeric modification
para
having resemblance to certain features (e g Paralithic)
para
Formerly, one-hundredth of a dinar in Yugoslavia and, later, in the constituent states of that country
para
Paragraph Identifies a block of text It is a mix of #PCDATA and special text elements Attributes: N/A
para
Cf
para
Paraplegic
para
param: Sanskrit word meaning supreme
para
{i} coin of low value, penny
para
Beside/next to
para
A variety of forastero cacao bean cultivated in the Brazilian state of the same name
para
Refers to groups occupying 1,4 positions on a benzene ring
التركية - التركية
Para verilmeden elde edilen, bedava
Yoksul
PARASIZ
Para verilmeksizin, parasız olarak, bedavadan, bedava
PARASIZ
Parası olmayan
PARASIZ
Yoksul: "Parasız günlerinde canı bin bir çeşit şeyler isteyerek ruhu ... yoksulluğun acısını bin bir kere duyardı."- A. Ş. Hisar
PARASIZ
Para verilmeden elde edilen, bedava: "İlköğretim ... devlet okullarında parasızdır."- Anayasa
parasız pulsuz
Yoksul, züğürt (bir biçimde)
parasız pulsuz
Hiç parası olmayarak
parasız yatılı
Öğrenim giderleri, yatacak yer ve yemeği devletçe karşılanan (öğrenci)
Para
(Osmanlı Dönemi) AKÇA
Para
mangır
Para
tıngır
Para
(Osmanlı Dönemi) PAR
Para
mangiz
Para
tıkır
beş parasız
Yoksul
on parasız
Hiç parası olmaksızın, parasız
para
Devletçe bastırılan, üzerinde değeri yazılı kâğıt veya metalden ödeme aracı
para
Devletçe bastırılan, üzerinde saymaca değeri yazılı kâğıt veya metalden ödeme aracı, nakit
para
Kazanç: "Balıkçılıkta para vardır ama dalgıçlık kadar genç işidir."- S. F. Abasıyanık
para
Kuruşun kırkta biri
para
(Osmanlı Dönemi) akçe
الإنجليزية - التركية

تعريف parasız في الإنجليزية التركية القاموس.

para
ötesinde
para
yakın

Onun felci ilerliyor ve yakında yataktan çıkamayacak. - His paralysis is progressing, and soon he won't be able to get out of bed.

para
(Biyokimya) yan

Bu paragraf iyi yazılmış ama son cümlede bir yanlışlık var. - This paragraph is well written, but there is a mistake in the last sentence.

para
(Pisikoloji, Ruhbilim) para
para
paragraf

Bu paragraf iyi yazılmış ama son cümlede bir yanlışlık var. - This paragraph is well written, but there is a mistake in the last sentence.

Bu paragrafın anlamını anlayabiliyor musun? - Can you understand the meaning of this paragraph?

para
paraşütçü asker

Tom paraşütçü askeri doktor olmak istemiyor. - Tom doesn't want to be a paramedic.

O bir paraşütçü asker miydi? - Was he a paratrooper?

para
(Diş Hekimliği) ' Yanında ' anlamında önek; bazen ' peri' ile aynı anlamda kullanılır
para
ikinci derecede
para
(Tıp) Benzol halkasında birbirine karşı mevkide bulunan elementlerin durumu
para
(Tıp) 1.Bir veya daha fazla doğum yapmış olan (çocuğu olan) kadın
para
benzer
parasız
المفضلات