تعريف a-look في الإنجليزية التركية القاموس.
- look forward to
- iple çekmek
- look after
- ile ilgilenmek
- look forward
- dört gözle beklemek
- butcher
- kasap
Tom çekmeceden bir kasap bıçağı çıkardı.
- Tom took a butcher knife out of the drawer.
Bir kasap et ticareti yapar.
- A butcher deals in meat.
- look
- bakmak
Teşhir vitrine bakmaktan vazgeçti.
- She stopped looking at the show window.
Sabah güneşi bakmak için çok parlak.
- The morning sun is too bright to look at.
- look for
- aramak
O, bir taksi aramak için dışarı çıktı.
- She went out to look for a taxi.
Tom yiyecek bir şey aramak için dışarı çıktı.
- Tom went out to look for something to eat.
- look around
- bakınmak
Düşünmek ve etrafa bakınmak için çocukluğum sırasında buraya sıklıkla gelirdim.
- During my childhood, I used to come here frequently, look around and think.
O, etrafına bakınmaktan başka bir şey yapmadı.
- She did nothing but look around.
- look after
- göz kulak olmak
Sen yokken evine göz kulak olmak için elimden geleni yapacağım.
- I'll try my best to look after your house while you're away.
Tom annesine göz kulak olmak zorunda.
- Tom has to look after his mother.
- look
- görünüş
Bakım onun görünüşünü on yaş büyük yaptı.
- Care has made her look ten years older.
Diğerlerini görünüşleriyle yargılamamalısın.
- You shouldn't judge others on how they look.
- look
- bakış
Tom, John'un Mary'ye bakış tarzını sevmiyor.
- Tom doesn't like the way John looks at Mary.
Yüzünde dalgın bir bakışı vardı.
- She has an absent look on her face.
- look for
- bulmaya çalışmak
Kitabı bulmaya çalışmak için birçok dükkana gittim.
- I went to many shops to look for the book.
- look forward to
- sabırsızlıkla beklemek
- look up
- sözlükte aramak
Yeni kelimeleri sözlükte aramak iyi bir alışkanlıktır.
- It is a good habit to look up new words in a dictionary.
- look after
- (Fiili Deyim ) çocuğa bakmak , göz kulak olmak
- look
- {f} görünmek, gözükmek: He looks ill. Hasta görünüyor
- look after
- ilgilenmek
- look into
- (deyim) look into sth. arastirmak,sorusturmak
- look
- {f} göstermek
Arkadaşım 18'indeymiş gibi göstermek için kimliğinde oynama yaptı.
- My friend doctored his ID to make it look like he was 18.
O kendini daha uzun göstermek için yüksek topuklu ayakkabılar giyiyor.
- She wears high heels to make herself look taller.
- look into
- {f} incelemek
Dedektif meseleyi derhal incelemek için söz verdi.
- The detective promised to look into the matter right away.
Bunu incelemek istiyorum.
- I want to look into this.
- look up to
- saygı duymak
- butcher
- {f} katletmek
- look at
- bakmak
Sabah güneşi bakmak için çok parlak.
- The morning sun is too bright to look at.
İnsanlar diğerlerine ön yargı ile bakmak eğilimindedir.
- People tend to look at others with bias.
- look in
- kazanma şansı
- look over
- göz gezdirmek
- look through
- den bakmak
- look through
- (Fiili Deyim ) 1- -den bakmak 2- gözden geçirmek 3- (kitaba) şöyle bir göz gezdirmek
- butcher
- {i} cerrah
O bir cerrah değil, ama bir kasap
- He's not a surgeon, but a butcher.
- look forward to
- can atmak
- look forward to
- dört gözle beklemek
- look
- {i} bakma
Onun yokluğunda bebeğine bakmamı rica etti.
- She asked me to look after her baby in her absence.
Teşhir vitrine bakmaktan vazgeçti.
- She stopped looking at the show window.
- look like adrowned rat
- Sırılsıklam olmak , sıçan gibi ıslanmak
- Look before you leap
- Başlamadan/Hareket etmeden önce iyice düşün!
- Look out
- Dikkat!
Dikkat edin! Gelen bir kamyon var!
- Look out! There's a truck coming!
Vahşi köpeğe dikkat edin!
- Look out for the wild dog!
- butcher
- {f} doğramak
- butcher
- {f} doğra
- give a look
- bakmak
- look
- {f} görünmek
Tom aptal görünmek istemiyor.
- Tom doesn't want to look foolish.
Daha olgun görünmek için sakal uzattı.
- He grew a beard to look more mature.
- look after
- bakmak
Tom Mary'ye bakmak zorundaydı.
- Tom had to look after Mary.
Çocuklara bakmak zorunda kaldım.
- I had to look after the children.
- look after
- gözet
- look ahead
- ileriye bakmak
- look ahead
- geleceğe bakmak
- look ahead
- ileriye bakmak, geleceği düşünmek
- look around
- (Fiili Deyim ) etrafına bakınmak
O, etrafına bakınmaktan başka bir şey yapmadı.
- She did nothing but look around.
- look at
- göz önüne almak
- look at
- (Bilgisayar) bakılacaklar
- look at
- gözden geçirmek
- look at
- göz atmak
Buna bir göz atmak ister misin?
- Would you like to take a look at it?
Lütfen ne zaman isterseniz içeri gelip sergimize bir göz atmak için tereddüt etmeyin.
- Please do feel free to come in and take a look at our exhibition anytime.
- look back
- geçmişe bakmak
- look down
- tepeden bak
Yoksul insanlara tepeden bakma.
- Don't look down on poor people.
Bazen zengin insanlar çok parası olmayan diğer insanlara tepeden bakarlar.
- Sometimes rich people look down on other people who do not have much money.
- look for
- (Bilgisayar) aranacak
- look for
- (Fiili Deyim ) 1- aramak 2- beklemek , ummak
- look for
- ara
Polis Tom'a onun kızını arayacağına söz verdi.
- The police promised Tom that they would look for his daughter.
Ayrılalım ve Tom'u arayalım.
- Let's split up and look for Tom.
- look for
- bakmak
- look for
- ummak
- look for
- (Bilgisayar) aranan
- look forward to
- (Fiili Deyim ) zevkle veya sabırsızlıkla beklemek , iple çekmek
- look forward to
- beklemek
- look forward to
- sabırsızlanmak
- look in
- uğrama
Tom sana uğramamı istedi.
- Tom asked me to look in on you.
- look in
- kısa bakış
- look in
- (deyim) look in (on someone) birine soyle bir ugramak
- look in
- (Fiili Deyim ) 1- ziyaret etmek 2- televizyon izlemek
- look into
- araştırmak
Özel dedektifler tuhaf davaları araştırmak için kiralanırlar.
- Private detectives were hired to look into the strange case.
Onlar kazanın nedenlerini araştırmak için anlaştılar
- They agreed to look into the causes of the accident.
- look into
- -e bakmak, -i araştırmak, -i incelemek, -i soruşturmak
- look into
- {f} içine bakmak
Bunun içine bakmak ister misin?
- Do you want to look into it?
- look into
- {f} içeri bakmak
- look into
- {f} yoklamak
- look out
- seçmek
- look out for
- (Fiili Deyim ) 1- aramak 2- -e dikkat etmek 3- ummak , beklemek
- look round
- (Fiili Deyim ) 1- etrafına bakmak , bakınmak 2- dönüp bakmak , arkasına bakmak 3- gezip görmek , dolaşmak 4- bütün ihtimalleri hesaplamak
- look through
- -i gözden geçirmek, -i incelemek
- look up
- -i ziyaret etmek, -i yoklamak
- look up
- uğramak
- look up
- yukarıya bakmak
- look up
- üstün görmek
- look up
- ziyaret etmek
- look up to
- -e hayranlık duymak
- look up to
- (Fiili Deyim ) çok saygı göstermek
- look up to
- -e saygı beslemek
- look up to
- saygı beslemek
- look up to
- hayranlık beslemek
- look up to
- -i örnek almak
- look at
- bak
Bu resme her bakışımda, babamı hatırlarım.
- Every time I look at this picture, I think of my father.
Bu Japon arabasına bak.
- Look at this Japanese car.
- look over
- -e şöyle bir bakmak
- look through
- bakmak
Tom teleskoptan bakmak istedi.
- Tom wanted to look through the telescope.
- look up
- düzelmek
- look up
- (Fiili Deyim ) 1- yukarı bakmak 2- bakmak , yukarı bakmak
- look up
- saygı duymak
- butcher
- (Spor) faul yapan oyuncu
- butcher
- cellat
- data look
- (Bilgisayar) veri görünümü
- how do i look
- (Konuşma Dili) nasıl görünüyorum
- look
- aramak
Serseri grupları yiyecek aramak için mağazalara zorla girdi.
- Mobs broke into stores looking for food.
Ben bir daire aramakla meşgulüm.
- I'm busy looking for an apartment.
- look
- soruşturmak
- look
- yoklamak
- look
- iyileşmek
- look
- (Askeri) faal
- look after
- mukayyet olmak
- look after
- kollamak
- look after
- (Dilbilim) sorumluluğunu almak
- look after
- gözetmek
- look after one's own comfort
- rahatına bakmak
- look askance at
- (deyim) kuşkuyla bakmak
- look at me
- bak bana
- look at one another
- bakışmak
- look at that weirdo
- (deyim) tipe bak
- look at that weirdo
- (deyim) garip biri için söylenir: tipe bak
- look back on
- anımsamak
- look daggers at
- kötü kötü bakmak
- look daggers at
- ters ters bakmak
- look down
- aşağı bakmak
- look down
- küçümsemek
- look down on
- -e tepeden bakmak
- look down on
- yukarıdan bakmak
- look for trouble
- kaşınmak
- look for work
- iş aramak
- look in
- (Bilgisayar) bak
Onun içine bak, ne dersin?
- Look into that, would you?
Onun gözündeki bakışına göre onun şaka yollu konuştuğunu söyleyebilirdim.
- By the look in his eye I could tell that he was speaking tongue in cheek.
- look in
- (Bilgisayar) bakılacak yer
- look in on
- kısa bir ziyaret yapmak
- look into
- soruşturmak
- look into
- bakmak
Seçeneklerimize bakmak zorundayız.
- We have to look into our options.
Bunun içine bakmak ister misin?
- Do you want to look into it?
- look like
- -cek gibi olmak
- look like
- gibi gözükmek
- look like
- birisine çekmek
- look like a drowned rat
- sırılsıklam
- look out
- gözetmek
Tom'un çıkarlarını gözetmek zorundayım.
- I have an obligation to look out for Tom's interests.
- look out
- şuraya bak
- look out
- (Askeri) gözcü
- look out for
- gözetmek
Tom'un çıkarlarını gözetmek zorundayım.
- I have an obligation to look out for Tom's interests.
- look out!
- hop dedik
- look over
- kısaca incelemek
- look over
- şöyle bir bakmak
- look under the hood
- araba kaputunun altına bakmak
- look under the hood
- yakından incelemek
- look under the hood
- kapağı açıp içine bakmak
- look up
- iyiye gitmek
- look up
- canlanmak
- look up
- (Ticaret) (piyasa) iyileşmek
- look up
- arayıp bulmak
- look up to
- saygı göstermek
- look up to
- -e saygı duymak/beslemek
- look up to
- hürmet et
- look with favour on
- hoşgörmek
- things look bad for you
- yandınız
- Look here!
- Buraya bak!
- before look journalizing
- yapmadan önce inceleme
- butcher
- (hayvan) kesmek
- butcher
- katil
- butcher
- öldürmek
- butcher
- insan kasabı
Sayısız insan kasabın önünde sırasını bekliyor.
- Countless people wait their turn in front of the butcher's.
- butcher
- cani
- butcher
- gereksiz yere kan dökmek
- give sb a dirty look
- birine ters ters bakmak
- hard look
- sert bir bakış
Yüzünde sert bir bakışı vardı.
- He had a hard look on his face.
- have a look at
- -e bir göz atmak
- have a look at
- bakmak
- have a look at sth
- bakmak
- have a look at sth
- -e bir göz atmak
- knowing look
- sinsice bakış
- look
- yüz anlatımı
- look
- görüntü
O sadece Çizmeli Kedi görüntüsünü kullanmak zorunda kaldı. Ben onun sadık uşağıydım.
- She just had to use her Puss-In-Boots look and I was her devoted servant.
Tom Mary'nin yüzündeki görüntüye bakarak onun çok heyecanlı olduğunu söyleyebiliyordu.
- Tom could tell by the look on Mary's face that she was very excited.
- look
- görmek
Seni görmek için can atıyorum.
- I am looking forward to seeing you.
O seni görmek için sabırsızlanıyor.
- He is looking forward to seeing you.
- look
- okşamak
- look
- dikkat etmek
Tom'a dikkat etmek zorunda kalacaksın.
- You'll have to look out for Tom.
Tom'un çıkarlarına dikkat etmek zorundayım.
- I have an obligation to look out for Tom's interests.
- look
- {f} bak
O bana baktı ve gülümsedi.
- She looked at me and smiled.
O bana baktı ve gülümsedi.
- He looked at me and smiled.
- look
- (like ile) benzemek
- look
- yüz ifadesi
- look a gift horse in the mouth
- hediyede kusur aramak
- look about
- etrafını gözle
- look about
- çevresine bakmak
- look after
- bak
Lucy'nin annesi ona küçük kız kardeşine bakmasını söyledi.
- Lucy's mother told her to look after her younger sister.
Zaman zaman çocuklara bakmalısın.
- You should look after the children from time to time.
- look ahead
- ilerisi için plan yapmak
- look alike
- benzer
Bütün bu çiçekler benzer görünüyor.
- All those flowers look alike.
Tom'un çocuklarının hepsi benzer görünüyor.
- Tom's children all look alike.
- look angle
- görüş açısı
- look around
- tüm olasılıkları düşünmek
- look around
- araştırmak
- look around
- bütün ihtimalleri düşün
- look as if
- gibi görünmek
- look as if
- olacağa benzemek
- look as if one has seen a ghost
- hayalet görmüş gibi olmak
- look askance
- yan yan bakmak
- look askance
- göz ucuyla bakmak
- look at
- ele almak
- look at
- yargılamak
- look at
- seyretmek
- look back
- geçmişi düşünmek
- look back
- geriye bakmak
Bende geriye bakmak ve yaptıklarım için pişman olmak eğilimi yoktur.
- I don't tend to look back and regret what I've done.
- look back
- hatırlamak
- look back
- anımsa
Bazen çocukluğumu anımsarım.
- I sometimes look back on my childhood.
- look daggers at
- bir kaşık suda boğacakmış gibi bakmak
- look down on
- küçümsemek
- look down on
- hor görmek
- look down on
- hor gör
Fakir oldukları için diğerlerini hor görme.
- Don't look down on others because they are poor.
Diğerlerini hor görme.
- Don't look down on others.
- look down one's nose at
- hor görmek
- look down one's nose at
- -e tepeden bakmak
- look down upon
- hor görmek
- look for
- aktarmak
- look for a needle in a haystack
- samanlıkta iğne aramak
- look for trouble
- bela aramak
- look forward
- bekle
Tom bana sabırsızlıkla beklediği bir şeyi olmadığını söyledi.
- Tom told me he had nothing to look forward to.
Tom'un yıllık ziyaretini her zaman sabırsızlıkla bekleriz.
- We always look forward to Tom's annual visit.
- look in on
- uğramak
- look into
- araştır
Tom, Mary onun dikkatini çeker çekmez sorunu araştırmaya başladı.
- Tom began to look into the problem as soon as Mary brought it to his attention.
Sorunu niçin kendin araştırmıyorsun? O senin sorumluluğun.
- Why don't you look into the problem yourself? It's your responsibility.
- look like
- gibi görün
Tom kesinlikle seksenin üzerindeymiş gibi görünmüyor.
- Tom certainly doesn't look like he's over eighty.
Neyiniz var, Jane? İyi hissetmiyor gibi görünüyorsunuz.
- What's the matter, Jane? You look like you aren't feeling well.
- look like
- -e benzemek
- look on
- seyretmek
- look on
- bakmak
- look on
- seyret
- look on
- bakıp dur
- look on
- seyirci kalmak
- look on the bright
- iyimser olmaya çalışmak
- look out
- dikkat etmek
Tom'un çıkarlarına dikkat etmek zorundayım.
- I have an obligation to look out for Tom's interests.
Tom'a dikkat etmek zorunda kalacaksın.
- You'll have to look out for Tom.
- look out
- gözet
Tom'un çıkarlarını gözetmek zorundayım.
- I have an obligation to look out for Tom's interests.
- look out
- dışarı bakmak
- look out
- sakınmak
- look out for
- dikkat etmek
Tom'a dikkat etmek zorunda kalacaksın.
- You'll have to look out for Tom.
Tom'un çıkarlarına dikkat etmek zorundayım.
- I have an obligation to look out for Tom's interests.
- look over
- incele
- look over
- göz gezdir
Bu evraklara göz gezdirmeni isteyebileceğini düşündüm.
- I thought you might want to look over these documents.
- look over
- incelemek
- look round
- enikonu düşünmek
- look round
- gezmek
