- تعريف çocuk في التركية الإنجليزية القاموس.
- kid My mother died when I was a kid. -Annem ben çocukken öldü. 
 Please pass it to the other kids. -Lütfen onu diğer çocuklara uzat. 
 
- child It is dangerous for children to play in the street. -Caddede oynamak çocuklar için tehlikelidir. 
 It seems that the children will have to sleep on the floor. -Çocuklar yerde uyumak zorunda kalacaklar gibi. 
 
- (ısk.) bairn 
- children It seems that the children will have to sleep on the floor. -Çocuklar yerde uyumak zorunda kalacaklar gibi. 
 According to the CRC, all people under 18 are considered to be children. -ÇHS'ye göre, 18 yaşından küçük tüm insanlar çocuk olarak kabul edilir. 
 
- fairy When I was a child, my mother would often read fairy tales to me. -Ben çocukken annem bana sık sık masal okurdu. 
 When I was a kid, I used to think that fairy floss and clouds were alike. -Çocukken pamuklu şekerin ve bulutların benzer olduklarını düşünürdüm. 
 
- juvenile The increase in juvenile delinquency is a serious problem. -Çocuk suçluluğundaki artış ciddi bir sorundur. 
 Isn't that a little juvenile? -O küçük bir çocuk değil mi? 
 
- kid's This park is a little kid's paradise. -Bu park küçük çocukların cennetidir. 
 
- bairn 
- dandiprat 
- enfant 
- bantling 
- mite 
- bambino 
- chick I had chicken pox as a kid. -Ben bir çocukken suçiçeği geçirdim. 
 Chicken pox is a common sickness in children. -Su çiçeği çocuklarda yaygın bir hastalıktır. 
 
-  (deyim) the small fry
-  (Latin) infantia
- stripling 
- encumbrance 
- junior Tom and Mary had a child and called him Tom Junior. -Tom ve Mary'nin bir çocukları vardı ve ona Tom Junior adını verdiler. 
 
- son The boy singing a song is my brother. -Şarkı söyleyen çocuk benim erkek kardeşimdir. 
 Tom told his son the story about a monster that ate children. -Tom oğluna çocukları yiyen bir canavar hakkındaki hikayeyi anlattı. 
 
- childish. Ç 
- (erkek) nipper 
- child, infant 
- infant I'm instinctively bad with children and infants. -Çocuklara ve bebeklere içgüdüsel olarak kötü davranıyorum. 
 They attributed the low death rate of infants to the progress of medicine. -Onlar çocuklarla ilgili düşük ölüm oranını tıbbın ilerlemesine bağladı. 
 
- child, chit, youngster, kid; infant; kid, boy, childish person; childish, infantile 
- moppet 
- seed The children collect seeds of various shapes and colours. -Çocuklar çeşitli şekil ve renklerde tohum toplarlar. 
 
- brat Tom is a spoiled little brat. -Tom şımarık küçük bir çocuk. 
 Some prominent tennis players behave like spoiled brats. -Bazı önde gelen tenis oyuncuları şımarık çocuklar gibi davranırlar. 
 
- infantile There have been several cases of infantile paralysis. -Birkaç çocuk felci vakası olmuştur. 
 
- chit 
- baby Mother asked the babysitter to watch the children. -Anne bebek-bakıcısından çocukları gözlemesini rica etti. 
 Tom asked Mary to stay at home until the babysitter got there. -Tom, çocuk bakıcısı oraya gelinceye kadar, Mary'nin evde kalmasını istedi. 
 
- youngster 
- childrens 
- paediatric 
- kinder Kindergarten children act better than Tom and his friends do. -Anaokulu çocukları Tom ve arkadaşlarının yaptığından daha iyi hareket eder. 
 When she was in kindergarten, all the boys used to call her princess. -O, anaokulundayken, bütün erkek çocukları ona prenses derdi. 
 
- children's 
-  (Tıp) offspring
- progeny 
- spoil Children should not be spoiled. -Çocuklar şımartılmamalı. 
 I want you to stop spoiling the kids. -Çocuklara yüz verip şımartmaktan vazgeçmeni istiyorum. 
 
- kiddie 
- creche 
- infantine 
- encumber 
- çocuk odası
- nursery 
- çocuklar
- children Motherhood and childhood are entitled to special care and assistance. All children, whether born in or out of wedlock, shall enjoy the same social protection. -Ana ve çocuk özel ihtimam ve yardım görmek hakkını haizdir. Bütün çocuklar, evlilik içinde veya dışında doğsunlar, aynı sosyal korunmadan faydalanırlar. 
 It seems that the children will have to sleep on the floor. -Çocuklar yerde uyumak zorunda kalacaklar gibi. 
 
- çocuk düşürme
- abortion 
- küçük çocuk
- kid 
- çocuk bakıcısı
- childminder 
- çocuk bakımı
- au pair 
- çocuk büyütmek
- to bring up children 
- çocuk parkı
- playground 
- çocuk bakmak
- look after 
- çocuk bakmak
- baby-sit 
- çocuk bakmak
- babysit 
- çocuk dal
-  (Bilgisayar) child axis
- çocuk düğüm
-  (Bilgisayar) child node
- çocuk felci
-  (Tıp) acute anterior poliomyelitis
- çocuk fuhuşu
- child prostitution 
- çocuk garson
- boy 
- çocuk gibi
- childish 
- çocuk gibi
- childishly 
- çocuk giyim
-  (Tekstil) children's wear
- çocuk işgücü
- child labor 
- çocuk işgücü
- child labour 
- çocuk işi
- child's play 
- çocuk işi
- pushover 
- çocuk işçi
-  (Kanun) child worker
- çocuk kafesi
- playpen 
- çocuk maması
- infant formula 
- çocuk maması
- baby formula 
- çocuk odası
- kid's room 
- çocuk olmak
- to be a child 
- çocuk olmak
- be a child 
- çocuk oyunu
-  (Eğitim,Tiyatro) children's play
- çocuk oyunu
-  (Tiyatro) children's game
- çocuk parası
- child benefit 
- çocuk parkı
- children’s park 
- çocuk parkı
- children's park 
- çocuk süreç
-  (Bilgisayar) child process
- çocuk sürüsü
-  (deyim) the small fry
- çocuk yapmak
- have a child 
- çocuk yapmak
- have children 
- çocuk yuvası
- crèche 
- çocuk yuvası
- nursery 
- çocuk çoluk
-  (deyim) the small fry
- çocuk ölüm oranı
-  (Ticaret) infant mortality
- çocuk düşürmek
- miscarry 
- çocuk esirgeme kurumu
- Society for the Protection of Children 
- çocuk hastalıkları uzmanı
- pediatric specialist 
- çocuk oyun alanı
- children's play area 
- çocuk oyuncağı
- Child's play 
- çocuk oyuncağı
- Piece of cake 
- çocuk oyuncağı sanmak
- To think that a piece of cake 
- çocuk oyunları
- kids games 
- çocuk pornosu
- Child porn 
- çocuk sahibi olmak
- to have children 
- çocuk suçları
- Juvenile delinquency Kids from authoritarian families are more inclined to juvenile delinquencies. 
 
- çocuk yapmak
- father 
- çocuk yetiştirilme tarzı
- method of child raising 
- çocuk yuvası
- day care center 
- çocuk ölümleri
- child mortality 
- çocuk Esirgeme Kurumu Society
- for the Protection of Children 
- çocuk aldırmak
- to have one's child aborted, to have an abortion, to abort 
- çocuk aldırmak
- to have an abortion 
- çocuk arabası
- go cart 
- çocuk arabası baby carriage, baby buggy, Brit
- pram, perambulator 
- çocuk bahçesi
- playpen 
- çocuk bahçesi
- 1. children's playground. 2. playpen 
- çocuk bakıcılığı yapmak
- to baby-sit 
- çocuk bakıcısı
- sitter in 
- çocuk bakıcısı
- baby minder 
- çocuk bakıcısı
- nurse, nursemaid, baby-minder, baby-sitter 
- çocuk bakıcısı
- sitter 
- çocuk bakımı
- child care 
- çocuk bakımı
- child welfare 
- çocuk bakımı yaparak
- au pair 
- çocuk bilimi
- pedology 
- çocuk dili
- childish talk 
- çocuk dili
-  (Dilbilim) child language
- çocuk dili
- baby talk 
- çocuk dili
-  (Dilbilim) nursery language
- çocuk doktorluğu
- paediatrics [Brit.] 
- çocuk doktorluğu
- pediatrics 
- çocuk doktorluğu
- pediatry 
- çocuk doktoru
- pediatrist 
- çocuk doktoru
- paediatrist [Brit.] 
- çocuk doğurma
- childbirth 
- çocuk düşürme
- miscarriage Miscarriage is a heart-breaking experience. -Çocuk düşürme içler acısı bir deneyim. 
 
- çocuk düşürmek
- to have a miscarriage, to miscarry, to abort 
- çocuk düşürmek
- to have an abortion. Ç 
- çocuk elbisesi
- small clothes 
- çocuk eğitimi ile ilgili
- pedagogic 
- çocuk felci
- poliomyelitis 
- çocuk felci
- polio, poliomyelitis 
- çocuk felci
- polio, infantile paralysis 
- çocuk gibi
- a) childishly b) childlike 
- çocuk gibi
- 1. in a childish manner. 2. childlike 
- çocuk gibi sevinçli
- jolly as a sandboy 
- çocuk gibi sevinçli
- as happy as a sandboy 
- çocuk gibi sevinçli
- as jolly as a sandboy 
- çocuk giyimi
- children's wear 
- çocuk havuzu
- kiddy pool 
- çocuk hırsızı
- kidnaper 
- çocuk işi
- a simple matter, child's play 
- çocuk işi
- child's play, pushover 
- çocuk kitapları
- junior books 
- çocuk koruma
- child welfare 
- çocuk mahkemesi
- juvenile court 
- çocuk odası
- (children's) nursery 
- çocuk olma!
-  (deyim) act your age!
- çocuk olmak
- to become childish 
- çocuk olmak
- to behave childishly, to be a child 
- çocuk oyuncağı
- a) toy b) child's play, gift, doddle, pushover, a piece of cake, cinch, breeze 
- çocuk oyuncağı
- it's pie 
- çocuk oyuncağı değil
- no picnic 
- çocuk oyuncağı haline getirmek
- to neglect (a project) (because one regards it as unimportant) 
- çocuk parkı
- playpen 
- çocuk peydahlamak
- (for an unmarried woman) to become pregnant 
- çocuk polisi
- children police 
- çocuk ruhlu
- childlike 
- çocuk sağlığı
- pediatric 
- çocuk sağlığı
- paediatric [Brit.] 
- çocuk suçlu
- juvenile offender 
- çocuk suçlu
- juvenile delinquent 
- çocuk terbiyesi
- bringing-up 
- çocuk yapamadan ölmek
- die without issue 
- çocuk yapmak
- to produce a child, have a child 
- çocuk yazını
-  (Edebiyat) child literature
- çocuk yaşta evli kadın
- child wife 
- çocuk yetiştirme
- bringing-up 
- çocuk yuvası
- kindergarten 
- çocuk ölüm oranı
-  (Hukuk) infant mortality rate
- çocuk ölümü
-  (Hukuk) infant mortality
- çocuk önlüğü
- pinafore 
- çocuk önlüğü
- bib 
- çocuk şarkısı
- nursery rhyme 
- çocuk şiiri
- nursery rhyme 
- Çocuk bezi
- napkin 
- çocuk düşürmek
-  {f} abort
- çocuk düşürme
-  (Tıp) stillbirth
- çocuk düşürme
-  (Tıp) spontaneous abortion
- çocuk düşürmek
- suffer a miscarriage 
- çocuk esirgeme
- child welfare 
- çocuk yetiştirmek
- bring up 
- çocuklar
- family We will divide the large area of family land equally between our children. -Aile arazisinin geniş alanını çocuklar arasında eşit olarak böleceğiz. 
 Children reflect the family atmosphere. -Çocuklar aile ortamını yansıtırlar. 
 
- çocuklar
- guys The guys working on your car don't seem to know what they're doing. -Arabanda çalışan çocuklar ne yaptıklarını biliyor gibi görünmüyorlar. 
 The guys hanging out in front of that store know I'm a cop. -O mağazanın önünde takılan çocuklar benim bir polis olduğumu biliyorlar. 
 
- çocuklar
- kids Do you know what your kids are eating? -Çocuklarınızın ne yediğini biliyor musunuz? 
 Please pass it to the other kids. -Lütfen onu diğer çocuklara uzat. 
 
- çocuklar
- small fry 
- çocuklar
- progeny 
- çocuk bezi
- diaper 
- çocuk doktoru
- baby doctor 
- çocuk felci
- polio It is important to immunize children against polio. -Çocuk felcine karşı çocukları aşılamak önemlidir. 
 Jonas Salk developed the polio vaccine in 1952. -Jonas Salk 1952 yılında çocuk felci aşısını geliştirdi. 
 
- çocuk potini
- bootee 
- Çocuk esirgeme kurumu
- society for protection of children 
- Çocuk felci
- infantile paralysis 
- çocuk gelişimi
- child development 
- çocuk oyunu
- kids game 
- Çocuk düşürme
-  (Tıp) embryotocia
- çocuk bezi
- nappie 
- çocuk bezi
- nappy, napkin, diaper 
- çocuk büyütmek
- raise a child 
- çocuk büyütmek
- raise a kid 
- çocuk büyütmek
- bring up a child 
- çocuk doktoru
- paediatrician [Brit.] 
- çocuk doktoru
- pediatrician Tom is a pediatrician. -Tom bir çocuk doktoru. 
 
- çocuk doktoru
-  {i} paediatrician
- çocuk doktoru
-  {i} paediatrist
- çocuk düşürme
- abortion, miscarriage 
- çocuk düşürme
- miscarriage, abortion 
- çocuk felci
- poliomyelitis,polio 
- çocuk yetiştirmek
- to raise a child 
- çocuk yetiştirmek
- to bring up children 
- çocuklar
- issue 
- çocuklar
- juvenility 
- çocuklar
- the kids