He let out an exaggerated groan and put his hand on the doorknob.
- O, abartılı bir inleme çıkardı ve elini kapı tokmağına koydu.
His affection for us seems exaggerated.
- Bizim için onun sevgisi abartılı görünüyor.
Don't expect me to believe such a tall story.
- Böyle abartılı bir hikayeye inanmamı bekleme!
The comic scenes in the play were overdone.
- Oyundaki komik sahneler abartılıydı.
Layla enjoyed her extravagant lifestyle.
- Leyla abartılı yaşam tarzından keyif alıyordu.
This diamond ring is too extravagant for me.
- Bu elmas yüzük benim için çok abartılı.
It is no exaggeration to say that he is a first-rate writer.
- Onun mükemmel bir yazar olduğunu söylemek abartı değildir.
Don't you think that's an exaggeration?
- Bunun bir abartı olduğunu düşünmüyor musun?